Bu gün cumartesi, semt pazarı günü.. Evin ihtiyaçlarına şöyle bir baktım; ve sokağa çıktım. Pazara vardığımda baktım; oooo ne ararsan var tezgahlarda.. Gene patatesler, domatesler, dolmalık biberler, patlıcanlar, taze fasulyeler, bamyalar.. toplu halde gelmişler; düzinelerce yumurta gelmiş; peynirler önceden gelmiş, çeşit çeşit, camekanda yer tutmuş ; zeytinler tadılmaya hazır; baharat ve çerezciler durur mu, onlar da gelmiş.. sonra, üzüm gelmiş, şeftali gelmiş; karpuz kavun gelmiş; mis incirler gelmiş.. mevsimin anlı şanlı meyvelerin hepsi gelmiş; bağ bağ yeşillikler yan yana dizilmiş gelmiş, hepsi de tüketicileri için koşup gelmiş.. Ne güzel; doğa tap taze sebze meyve haliyle kafasına bir fiyat takmış; gelmiş pazar tezgahlarına kurulmuş. Satılmazlarsa zayi olacaklar.. Şimdi sıra müşteride..
Ama pazar tezgahındaki doğanın sebze ve meyve hali, oraya, hiç te öyle kendi kendine gelmemişler tabi.. Onları, pazara, fiyatından tutup getiren bir sahipleri olmalı değil mi. Peki; bir kerecik olsun su güzelim doğa ürünü mallar, kendi kendilerine sokağa düşüp sırf insanlar iyi beslensin diye tezgahtaki yerlerini alamazlar mıydı sanki!? hayır almazlardı; çünkü sistem böyle.. üretim sistemi tarihsel olarak böyle işliyor: herkes satmak için üretim yapacak; insanlar ihtiyaçlarını gidersin ve yaşasın diye değil!
Mesela şu ağaçtaki sarı limonun kendi başına, sırf sarı limon olduğu için bir fiyatı yok; onu bir fiyatı olan sarı limon haline getiren şey pazarda satılmak üzere üretilmiş olması. Üreten, emek harcayarak ona bir değer, değişim değeri katmış. Sarı limonlar o yüzden pazarda diğer mallar ile değiş tokuş edilebiliyorlar.. Demek ki; satılmak üzere değil de, sırf ve sadece başkaları kullansın, yararlansın diye üretilmiş olsalardı bir fiyatı olmayacaktı peynirin, zeytinin; sebzenin, meyvenin... "Abi, çok pahalı söylüyorsun; düş, düş biraz" denmeyecekti haklarında. "Hadi akşam pazarı; ucuzladı bunlar" falan da denilmeyecekti..
Dikkat edersen tavuğun kıçından çıkan yumurta, fiyatı olan yumurta olmuş; tezgaha konmuş. Yumurtanın kabuğu ve sarısı gibi, bir de yumurtanın fiyatı var artık .. Peki; bu fiyat ne zaman yumurtaya yapışmış bir fikriniz var mı? Tavuğun kıçından çıkmadan önce mi; yoksa çıktıktan sonra mı? Onu 30 kuruş 50 kuruş yapan ne? Horozlar mı yoksa!? Bir yumurta niye 30 kuruşa satılır Feridun Abi ? Allahın soğanı ve patatesinin bir fiyatı var. Yadırgamadan pazarda hep bir ağızdan soruyoruz : Kaç para..!? 'bu çok pahalı; daha ucuzu yok mu?' diye pazarlık yapıyoruz.. Bir ürünü kaç para yapan ne; Feridun Abi? Ne..? Duyamadım Feridun Abi, biraz yüksek sesle söyler misin lütfen ; millet de duysun.. Ne söylediğin anlaşılmıyor Feridun Abi, sesin çıksın biraz sesin.! Duygu ve düşüncelerini anayasal olarak ifade etme özgürlüğün var senin; sakın unutma.
Ah şu mallar, bir kerecik bile olsa, bi dile gelmiş olsalardı ne olurdu sanki Feridun Abi!? Ve deselerdi ki biz insan kardeşlerimize " bizler, aslında mal biçimi almış ürünleriz; ve siz insanlar da, bizleri üreten öznelersiniz. Ama; neden bu gerçeği ters yüz ettiniz, siz nesne; biz özne olduk? Biz mallar, efendi; siz, insanlar, köle oldunuz.". Bu zamanda nerde bu gerçeği dile getirecek bir "mal" Feridun Abi; bu, ancak masallarda olur değil mi?
Hadi onlar "mal" diyelim Feridun Abi; onların mazereti var gerçeği dile getirmede, peki ama ya biz insanlar!? Bizler de mi mal gibi sessiz kalalım? Bir mal, başka bir malla, kullanım değerleri için, eşdeğeri üzerinden pazarda değiş tokuş ediliyor diye insan-kardeşliğimiz bitsin mi yani? Egemenlik kayıtsız şartsız mal-gücü' nün mü olsun? Yoksa; "İnsan, insanın geleceği" değil mi artık!? Nedir bu "herkeste ben büyüyünce (iyi) mal sahibi olacağım telaşı Feridun Abi !?" Daha nereye kadar sürecek bu mala gömülü hayatlar.? Nerdeyse, malın dibini gördük insanlık olarak, dünyamızı, adeta, bir "mal uygarlığına" dönüştürdük. Daha da korkuncu var: kapitalizm sayesinde herkes birbirini ve kendini, mal-gözü yle görüyor artık!. kendini özgürce sermayeye satıyor emek-pazarında.. ve mal üzerinden yürüyor insan ilişkileri.. Daha ne olsun, insan olarak düpedüz, "mal" olmaya razı olmuşuz be Feridun Abi, ama bunun bedeli çok ağır oluyor dünya insanına.. Söyler misin Feridun Abi, duyu organları ve zihinsel faaliyetleri "mal" olmuş insandan bu dünyaya ve toplumu ne hayır gelecek? Mala taparak, malı özgürleştirerek, mal dibinde yaşanmaz ki!
Zaman, "mal-insan uygarlığına" artık dur!! deme zamanıdır Feridun Abi. Eğer bunu şimdi hemen yapmazsak, bizi bekleyen bir aydınlık gelecek olmayacak. "Mal düşkünü hayat" lar, her geçen gün hepimize bulaşacak ve koca insanlık, mal zehirlenmesi sancılarıyla kıvranıp duracak...ve zamanı geldiğinde yok olup gidecektir.
Mal zehirlenmesi, çağımızın ve insanlığın en tehlikeli bulaşıcı hastalığı ve asrın kara-bela vebasıdır Feridun Abi. Bu evrensel "pis-mikrop", ancak, el birliği ve ortak mücadeleyle yenilir. O yüzden, bir an önce, ekonomi-politik 'in ürünü olan mal zehirlenmesinin, panzehrini üretmek zorundayız.
Dediklerimi anlıyorsun değil mi Feridun Abi, insanlardan eşya yapılmasını istemiyorsan bir şeyler yapmak gerek artık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder