27 Kasım 2012 Salı


A PRİORİ BİR MEKTUP DENEMESİ

Sevgili Abey

Demek evlendin ha.! Karşı-devrimci gazetelerin ilanlarından öğrendiğimize göre Amerikan ulusal güvenliğine ve piyasa düzenine karşı bir tehdit oluşturmadan, nihayet Eşley  adlı Amerikalı bir kızla evlenmişsin. Aferin sana; kim demiş Abey müzmin ve anan aşağı baban yukarı bir bekar diye!

Biliyor musun Abey, aslında bu  sana ilk mektubum değil; daha önce  iki a priori[1] mektup denemem daha   olmuştu. Fakat; nasıl olmuşsa o iki a priori mektup da sehven(!) Amerikan Haber Alma Teşkilatının  psikolojik savaş seksiyonuna gitmiş. Umarım; senin başını ağrıtmamışlardır. Peki ama, sehven-mehven, o mektupların CİA’da işi ne !? Altı üstü, özgürlükler ülkesi Amerika’da haberleşme özgürlüğümüzü kullandık. Yoksa; o meşhur ve her derde deva national security denilen  ‘milli güvenlik’ bahanesiyle, Türk’üz diye bize de mi etnik-psikoloji[2]  uyguluyorlar Abey!?

Bilirsin;  hiçbirimiz bu dünyaya Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Ermeni, Yunanlı, Fransız, Alman, Japon, Eskimo, Çinli, Hintli; Sünni, Alevi; Protestan, Katolik, Müslüman, Şinto, Budist.. olarak  gelmeyiz. Bunlar bize öğretilir; ve pekiştirilmezseler şartlı reflekslerimiz gibi zamanla sönerler. Yoksa; bunlar  bizi Nato üyesiyiz diye Pavlov’ un köpekleri mi sandı Abey;  sinyali verdiler mi   milli tepki ve duygularımızdan vazgeçeceğiz; öyle mi!?

Geç bunları Abey; biz hala devrimci yüce Türk Milletiyiz; ve burası da, Amerikan Türkiye'si değil; Atatürk Türkiye'si!! İnanmayan; 29 Ekimlerde, 19   Mayıslarda  meydanlara toplanan yüz binlere bir baksın; Atatürk devrimciliğinin bu topraklarda hala yaşadığını görecektir. Yeter ki; emekçi halkımız da 29 Ekimlerle, 19 Mayıslarla birleşme iradesini  göstersin. Sen gör o zaman Türkiye'nin şahlanışını; ne Nato kalır ne süper-Nato!

Neyse; madem evlendin sana ilk nasihat Halil Cibran’ dan olsun. Bak; Profet (Ermiş) adlı meşhur yapıtında ne diyor evliliğe dair Cibran:

“sonra yine El Mitra söz aldı :Ya evlilik için ne dersin, erenler ? 
Ve yanıtladı El Mustafa : (……) Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi. Birbirinizin kadehini onunla doldurun; ama; kadehe eğilip içmeyin. Ekmeğinizi bölüşün; ama ayni lokmayı dişlemeye kalkmayın. Şarkı söyleyin, dans edin eğlenin birlikte; ama; ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın. Çünkü; lavtadan dağılan müzik ayni, ama nameleri çıkaran teller ayrıdır. Yüreklerinizi birbirine bağlayın; ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın; çünkü; ancak hayat‘ ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan. Hep yan yana olun; ama; birbirinize fazla sokulmayın; çünkü; tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır. Çünkü; bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.” 

Umarım bu öğütleri tutarsınız.

Sevgili gani gönüllü Abey ve onun Amerikalı sarışın (bomba) karısı Eşley! duyduk ki; nikah günü, Sandy adlı bir  tropik rüzgar, kasırgalaşarak (hurricane) sizin oralara afet olmuş. Oysa; biz "afet" deyince, doğal afet’lerden önce, kapitalizmi; ve onun dölü olan emperyalizmin baskı ve sömürüsü ile kanlı savaşlarını anlardık.

Ama; ne hikmetse, New York'da hayatı felç eden Sandy Kasırgası, sizin şu Pennsylvania eyaletinde etkisiz kalmış. İnternet Amca'dan  öğrendiğimize göre, güya; söz konusu eyalette yaşayan kerameti kendinden menkul nefesi kuvvetli üfürükçü bir şeyh’in imal etmiş olduğu anti-kasırga cinleri ve okunmuş-şekerli meteorolojik muskalar sayesinde elhamdülillah korkulan olmamış; apocalyptic[3]  hasar önlenmiş.

Sevgili Abey, bu hususta bir çift sözüm olacak sana: ben denizci olduğum için bilirim, her rüzgar fırtına; her fırtına da 'Sandy' kasırgası (hurricane) değildir. Anlayacağın, yine, felsefedeki meşhur  Tekil-Tümel tartışması, yani; Tekil'den ayrı olarak Tümel'in  kendi başına (per se) ve mutlak  bir yansıma formu olarak gerçekliği yoktur/olamaz. Nasıl olsa; fırtına da rüzgar; kasırga da.. diyerek bütün rüzgarları bir ve ayni kefeye koyamayız; zira, aralarında kategorik “fark” var.

Abey, unutma ki, Tekil ile Tümel özdeşliği, “fark” olmadan anlaşılamaz. Bu konuda, “Özde her şey göreli ve farklıdır” diyen Hegel, haklıdır. Her kasırga, bir ve ayni değildir. Zira; bir tropikal siklonik kasırganın (hurrican) kendine özgü yaşama dereceleri ve gelişme evreleri vardır. O yüzden;  yöntemsel olarak bu hususu göz önünde bulundurarak doğal afetlere karşı cin çıkarmak; ve meteorolojik muskalar yazmak gerekir.. Gerçi şeyhin efsunlu üfürüğü her türlü kasırgayı dindirir ama olsun gene de bu yöntemsel hususa dikkat etmeli. 

Örneğin; Bofor Rüzgar Skalasında[4] belirtilen üç, ya da on Bofor  Kuvvetindeki farklı rüzgarlar için ayni biçimde üflersen olmaz. Ya da  bir ve ayni fırtına duası veya okunmuş şekerli muska   imal edersen  etkili olmaz; haliyle, Sandy Kasırga büyüsü de bozulmaz; ve cinler çıkıp kaçmaz!

"Netekim" ( 12 eylül darbesi olalı beri nedense bu bağlaçtan hiç haz almam. Zira; bana hep, uluslar arası tekelci sermayenin, Türkiye’yi, kapitalist entegrasyon sürecinin bir parçası yapmak uğruna 650 bin gözaltıyı; 1milyon 683bin fişlenmiş kişiyi; 210 bin davada yargılanan 230 bin kişiyi; idamı istenen 7 bin kişiyi; idam kararı verilen 517 kişiyi;  asılan 50 kişiyi; 388 bin kişiye pasaport verilmemesini; 30 bin kişinin sakıncalı olması sebebiyle işine son verilmesini; 30 bin kişinin siyasi mülteci olarak yurt dışına gitmesini; 300 kişinin kuşkulu biçimde ölmesini; ve 171 kişinin işkenceyle öldürülmesini hatırlatır. Tabi; bir de bunlara mağdur olanların aile ve yakınlarını da ilave edebiliriz. Neresini seveyim ben bu Bağlacın!? "Bizim Oğlanlar" ın ideolojik özetini yapan tam bir Natocu ve Amerikancı bağlaç! Bu yüzden, bundan böyle, Natocu “nitekim” bağlacı yerine vatan şairi Namık Kemal ve Tevfik Fikretlerin “filhakika”  bağlacını kullanacağım; haberiniz olsun! )

Ne diyordum Abey? Hah tamam; her tekil rüzgarın kendine özgü bir anti rüzgar duası, okunmuş şekerli muskası ve cin çıkarma biçimi  olması gerektiğini anlatıyordum değil mi; araya 12 eylül girmişti.. Filhakika (tamam işte; nihayet şu melun “netekim”  den şimdilik kurtulmuş oldum!), saatte 35-40 knot hızla esen bir  fırtınayı esas alarak, denizleri ve gökleri yaran; ve olgunluğunun zirvesine varmış bir  (tropikal siklon) kasırgaya, anti-kasırga duaları ve cinleri ile karşı koyamazsınız, aksi takdirde, maazallah, cin değil, kasırga  çarpar; ve feleğiniz şaşar!! O yüzden efsunlu üfürme biçiminizi somut fırtınaya göre behemehal değiştirmeniz gerekir. Somut koşulların somut tahlili denen bir şey var değil mi şu insanlı dünyada. Üfürecekseniz, somut durumu hesaba katacaksınız. Müspet üfürük-ilmi bunu gerektirir.

Gerçi; rahmetli şeyhülislam Ebussuud Efendi  “medreselerde müspet ilim okutulmasına gerek yoktur” fetvasını buyurmuştur ama üfürük-ilmi dememiş sadece ilim demiştir. O yüzden üfürük-ilminin gereklerini yerine getirmede bir sakınca yoktur. Yalnız, Ebussuud Efendi bir fetvasında fırtınaya karşı beddua olmaz demiştir; zira 'beddua' dua gibi değildir bazen ters etki yapıp fırtınayı azdırır ve uğursuzluk getirebilir. Bu gerçeği gören Ebussuud Efendi ömrünün sonlarına doğru fırtına beddualarını yasaklamıştır. 

Oysa; ayni mesele karşısında, hak severliği ve doğruluğu ile nam salmış ve 3 kudretli padişaha (2.Beyazıt,Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman) toplam 24 yıl şeyhülislamlık yapmış olan; zühd ve takva sahibi  Zenbilli Ali Efendi olsa idi, belki, Ebussuud Efendinin aksine, bu anti-rüzgar beddualarını ve okunmuş şekerleri  İslam'a ve ilme uygun görmezdi. O yüzden; sanırım; günümüz  skolastiğini  ve yobazlığını biraz da Ebussuud Efendilerde aramak gerek.

Neyse; Sevgili Abey, söylendiğine göre Amerika'daki  üfürükçü dualar da kendi arasında ikiye ayrılıyormuş: 1-good(gud)dualar   2-bad(bed)dualar. Guddualar, ismiyle müsemma, iyi (niyetli)  dualarmış. Kapitalizmin ve  Piyasaların istikrarı için gerekliymiş. Beddualar ise, daha ziyade, 11 eylül ikiz kuleler saldırısı sonrası yaygınlaşmış; ve "kitle imha silahı" kullandığı(!) için 1,5 milyon Iraklı Müslümanın "sehven" canını almak için yapılan Büyük Orta Doğu Haçlı Seferi öncesi Amerikan başkanları tarafından yapılan dualarmış. 

Bunlar doğru mu Abey ?

İlginç olan şu ki Abey, her iki dua da, günün her saatinde,  mahiyetinde 2 milyondan fazla ücretli işçi çalıştıran Wallmart mağazalar zincirinde  barkodlu olarak satılıyormuş. Abey, Şu Amerika'da her şey satılık derlerdi de inanmazdık! Ne de olsa bunlar, vaktiyle Endüljans belgeleri (cennet tapusu)  karşılığında günahlarını papaya satan bir kuşağın torunlarıydı. Dolayısıyla, Kapitalist dünya silme günah(kar) kaynadığından Papalığın muazzam servetinin kaynağı  mafiyatik günah ticareti olmasın Abey!?

Sevgili Abey, internetteki habere göre, istihareye yatmayan meteoroloji bilimi uzmanlarının yaklaşan Sandy Kasırgasını rapor etmesi üzerine, Pennsylvania’daki  Üfürükçü Anti-kasırga  dualarına bir anda rağbet artmış; dua borsası tavan yapmış; ve her çeşit mala hücum etmeye düşkün Amerikan pipıl (homo econimucus) da, üfürükçü dualara hücum ederek Wallmart raflarındaki anti-kasırga dua ve muskalarını; okunmuş şeker drajelerini, silip süpürmüş.

Halkın “Paran yoksa git öl” kesimi, panik yapmasın diye,  sözü edilen anti-kasırga duaları ve muskalar,  görevlilerce, kasırganın sallayacağı ağaçlara ve ev çatılarına tek tek önceden asılmış. Bu arada,  “öncü duacılar”dan oluşan    anti-kasırga üfürük mangaları da, boş durmamış; okunmuş şekerleri,  sokak sokak Amerikın pipıl (Amerikan halkı)’a dağıtmış; ve fırsat buldukça bol bol cin çıkarmıştır.

Ayrıca; her mahallede, kasırga karşıtı özel-görevlendirilmiş ve yetkili “dua merkezleri” oluşturulmuş; böylece; özel görevli  “dua merkezine” yaklaşan kasırga, üfürükçünün  tılsımlı ilahi gücü karşısında rotasını değiştirmek zorunda kalmış; ve kasırganın üfleme ve tahrip gücü kısmen akamete uğratılarak, elhamdülillah, muhtemel afet (catastrophe)  önlenmiştir.

Ey Yumurtaya can veren Allah'ım sen nelere kadirmişsin be!! “şeyhler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz denilen ve aslında üç tarafı denizlerle çevrili şu cennet vatan  Türkiye'mizi; ve dahi Cumhuriyetimizi, şu Atlantik kaynaklı meşum tropikal siklonik kasırgalardan  ne olursun koru ya rabbi !!

Sevgili Abey, ne olursun ve Allah aşkına, mektup yazmada geciktiğim için bana kızma ve gücenme. Hadd-ı zatında biz gücenilecek adam mıyız ? İnan; Emekçiler İktidarı çarpsın ki (her zaman ekmek Mushaf çarpacak değil ya!) daha önce yazacak durumda değildim. Memleketin hali bildiğin gibi değil; buralarda hala, milli egemenlik ve bağımsızlık Atlantikçi Üfürükçülerin elinde ve  denetiminde. üstelik bu muazzam rezilliğin ve bağımlılığın sorumluluğu da sofistike bir tertiple, asıl bu soygun düzenine ve çağdaş köleliğe son vermek isteyen milli egemenlikçi ve bağımsızlıkçıların  üzerine yıkılmış. Şimdi bu durumda sen olsaydın ne yapardın Abey? Hikmet Kıvılcımlının dediği İkinci Kuvayı milliye savaşımız için elini taşın altına koymaz mıydın ? 

Gerçi sen yıllar önce okumak üzere pitoresk kent Paris’e gitmiştin. 68 gösterileri olurken bohem olup  o humanizm yıllarında Avrupa'yı, özellikle Cote D’azoure’ü bi güzel gezmiştin. Şayet; İstanbul’daki filoloji yıllarından başlayıp Parisli yıllarında Hegelci Diyalektiğin Maddeci Dostları derneğine üye olmuş olsaydın belki şimdilerde Türkiye’nin toplumsal ihtiyaçlarına hep birlikte çözüm arıyor olurduk. Hem de bir “escapist”[5] olarak değil; bizzat insanın gündelik ve ömürlük hayatındaki her türlü toplumsal/bireysel sorunları; emeğin karşılaştığı her türlü irrasyonelliği, kavramsal olarak değil,  hayatta ve hayatla  rasyonalize ederek.. Oysa, sen, bir zen monk[6] olma yolunu seçmiştin.

Kaçarak, nesnel gerçekliğin problemleri çözülemez ki Abey ! kaçsan nereye kaçacaksın ? yerin belli işin belli; anan belli baban belli; siyasal iktidar belli; dünyan belli; kozmos belli.. Bana yıllar önce yazmış olduğun o Amerika'nın “ugly aspect[7] ini  yaldızlayan mektubunu okuduktan sonra demiştim ki kendi kendime, ABD resmi makamları senin Amerika'ya dair fikirlerinden haber olmuş olsa idi yeşil pasaportunu çoktan cebine koymuş olurlardı.

Hala, İnsanın, siyasi polisin uzağında, iyi yaşadığı yer vatanıdır diyorsan o başka! Ama unutma, Vatan, belirli bir tarla, arsa parçası değildir. Kimileri için belki çek defterleri, banka kasaları, sermaye birikimi.. ya da emek sömürüsü, baskı ve zulüm saltanatı anlamına gelebilir, ama,  kimileri için de,  hudut boylarında nöbet beklenen; uğruna ölünen ve alın teri akıtılan topraktır Vatan.

Ya da Nazım’ın dediği gibi: “Şehitler, Kuvvayi Milliye şehitleri/ Sakarya’da, İnönü’de, Afyon’dakiler/ Dumlupınar’dakiler de elbet/ Ve de Aydın’da, Antep’te vurulup düşenler/siz toprak altındaki ulu köklerimizsiniz/ Yatarsınız al kanlar içerisinde/ Şehitler Kuvvayi Milliye şehitleri” dir, Vatan!

Sevgili Abey, bu mutlu günlerinde hayat memat meselelerinden bahsederek daha fazla canını sıkmak istemem. Hadi bunları boş verelim;  “hey gidi Napoli” günlerimize geri dönelim. Türk lirasının İtalyan liretine üstün olduğu yıllardı. Gemimiz Napoli Limanına yanaşırken  rıhtımda  bizi bekleyişin ve bir gemi adamı gibi halatı  babaya takışın; gemiden kendimizi   Napoli sokaklarına atışımız; afrit taksi sürücüleriyle bozuk bir İtalyanca konuşup kötü kaldırımlarda mavi panjurlu pencereleri arayışımız; stajyer arkadaşlarla hep birlikte efsanevi  Pompei  kentini ziyaretimiz ve  badem şekeri beyazlarımızla kavak boylu sarışınlara sataşmalarımız; hep gözlerimin önünde.   

Şiddetli bir yaz gribin vardı senin unutamadığım, antibiyotiği bardağa boca eder içerdin. Bir de mentollü cigaran, boğaz ağrın varken içtiğin.. sonra, bir gün, bizi sahilde bırakıp Capri adasına uzanan bir vapur yolculuğuna çıktın; o çıkış.. Bir daha uzun yıllar görüşemedik.

Derken, şansın  bir kaydı; paranın ve eşyanın içine düştün ve paralandın! Genelleştirilmiş meta üretiminin  genişledikçe geliştiği; ve geliştikçe krizleştiği  dönemlerdi. Bilgi gibi ticaret de bereketlenmişti. Yaptığın işten çok paralar kazandın. Yedin, içtin, eğlendin ve gezdin. Ülken dar geliyordu artık, günlüğü 1$ işçilerin olduğu Hint adalarına gittin. Yetmedi Rio’da karnavallarda poz verdin. Mauritus ve diğer dominyon adaları, uzak doğu hep senin ilgini  çekiyordu; gittin oraları da gördün. Derken; Londra’da İngilizce öğrenmeye koyuldun. Bir yılbaşını da Amerika'da geçireyim dedin; ve o gidişin.. Amerika'ya demir atışın oldu.

 Ey Abey, yıllar ne çabuk geçmiş; ve sen nihayet  evlendin.

Kayın valide ile aran nasıl bakıyım; ona “anne” demeye alışabildin mi? Başlarda zor gelebilir ama, her kayın valide damadının elbet bir gün “anne” diyeceğini sabırla bekler. Şayet; başlangıçta sana zor gelirse hiç olmazsa Annenin yarısını, ”An”,  diyerek kendini alıştırabilirsin. Ben öyle yapmıştım. Sen iyi niyetli olduğunu göster. Gerçi; sizde anne’ye “mem” diyorlar; “mem”in kısaltması  olmuyor. Koyun gibi “me” diyecek halin yok ya! Ayrıca; “anne” dememek için, 3.tekil şahısla konuşur gibi öyle ortaya konuşmak da hoş olmuyor. Hem sonra, bu durumu  daha ne kadar böyle sürdürebilirsin ki? İlerde husumet konusu olabilir. Kız anaları da yaman olur; kızını aleyhine fişikleyerek sizi mutluluğunuzdan edebilir.

Sevgili Abey, ilanda kayın pederin resmini göremedik, yoksa; kızı bir Türk ile evleniyor diye kızına dargın mı biraz? Kız isteme sırasında var mıydı bilemiyorum. Aman, aranızda daha şimdiden husumet olmasın. Seni tanıması için ona fırsat ver. Onu milli içkimiz rakıyla tanıştır; kendi ellerinle yaptığın  Adana usulü tahinli turp salatasını tattır; ve acılı çiğ köfteli bir iki tek attıktan sonra sana açılacağından eminim.

Kayın pederinin konuşmalarını analiz ederken sakın metafizik düşünce düzen(leniş)inde olduğu gibi analizi sentezin karşısına koyma; hata edersin. Zira; analiz ve sentez birbirlerinden yalıtık bir halde değildir; bilakis iç içedir. Hegel’in dediği gibi “analiz ve sentez varlığın gelişme anları, varlığın diyalektiğidir.”

Kayın pederin olacak Adam, senden stratejik müttefik olmayacağına karar verirse, senin kızıyla olan ilişkilerinde demokratik olmadığını ve insan haklarına riayet etmediğimi ileri sürerek birleşmiş milletlere başvurabilir. Dahası; kızımı kurtarıyorum bahanesiyle, bir gece, uluslar arası hukukun gereği olarak, paralı haydutlar koalisyonu ile hanene bile tecavüz edebilir. Aman müteyakkız bulun! Amerikalı kayınpeder bu, ismiyle müsemma.

Bana kalırsa şu kayın pederini bir süreliğine göz altında tut Abey, kayın pederin bile olsa, bu Amerikalılar, ayni zamanda pragmatik insanlardır. Bir yerde, Bentham’ın[8] çocukları olduğu için, istediği sonucu elde etmek için ne gerekli ve yararlı ise onu yaparlar; hayatları yararcılık üzerine kuruludur; ve Nesnel  Gerçeği “ Yararcılık”a indirger dururlar. Eğer senden bir çıkarı, bir yararı yoksa hakkında tezvirat yaparak seni çok rahat harcayabilir. 

Sevgili Abey, duyduk ki, davul zurnacıya vize verilmediği için gelini almak için  kız evine davul zurnasız gitmişsin. Amerikan makamlarına teessüflerimi bildir. Bilirsin; bizde, davul zurnasız ve  halaya durmadan gelin evden çıkmaz. Hatta; kimi yerlerde şan olsun diye 7 davul 7 zurna ile kız evine gidilir. Ayrıca; gelin konvoyu da yapmamışsınız. Abey, sen gelin bahşişinden kaçacak adam değilsin; yoksa, FBI national security (milli güvenlik) diyerek  ikinci bir emre kadar her türlü gelin konvoyu ve kına gecesi  eğlencelerini  yasakladı mı !? Abey , itiraf etmeliyim ki, erkek tarafı olarak karizmayı çizdirmişsin biraz.

Abey, hiç olmazsa kıza bir  kına gecesi yapaydın bari. Ne yani, milyarlarca mal ve hizmetin 24 saat satıldığı özgürlükler ülkesi Amerika’da bir süper markette  250 gr kına da mı bulamadın!? En azından bizlere iki satır yazsaydın sana 250 gr kına ihraç eder biz de bu vesileyle hükümetten teşvik primi ve vergi iadesi alırdık. Hep hayali ihracatçılar ve mafya şebekesinin teşvik primi ve vergi iadesi alacak hali yok ya !

Bu arada Eşley Ablamıza Kız tarafından neler  takıldı bakıyım? Senin tek  taşları ve beşibiryerdeleri saymazsak, kolları burma bilezikler, göğsü de Amerikan dolarlarıyla dolmuştur zahar . Aman Abey, takılarınızın kıymetini bilin; bu günlerin yarınları da var. Sevgili Abey, akıl vermiş gibi olmayayım ama, istersen gelin hanımla da konuş, takılarınızı sakın Amerikan bankalarının kasalarında saklamayın. Zira Amerikan ekonomisi çöküntüde. ayakta kalmak için ha bire dolar basıp duruyor; bankalar desen soygun düzenin bir parçası olmuş. Avucunuzdaki üç beş kuruşu da onlara kaptırmayın.

Kayın Valideni tenzih ederim ama, bunların tarihleri (gerçi bizim gibi öyle derin ve zengin bir tarihleri yok ya) oraya buraya el koymalarla doludur. Neredeyse; Latin Amerika'sından, Uzak Doğu'suna, Afrika'sına kadar hegemonya ve sömürü uğruna el koymadıkları yer kalmamıştır. Ve bu dünyayı kendi  şahsi amaçları ve tekelci şirketlerin çıkarları için kullanıp durmuşlardır. 

Bundan daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleket dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler (bunlar da nereden çıktı deme Abey bu kadar laf salatasından sonra sonuçta çözüme gelmek gerekiyor değil mi? Çözümü, hal çaresini göstermeden teşhiste bulunmanın ne yararı var!?) Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini  müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler (şimdi olduğu gibi). Millet fakr u zaruret içinde  harap ve bitap düşmüş olabilir. Ve Memleket bölünmenin eşiğine gelmiş olabilir. (şimdi olduğu gibi)

Türküyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Arap'ıyla, gayrimüslimiyle; Rum'u, Ermeni'siyle, Sünni'si, Alevi'siyle.. Ey Türk istikbalinin emekçileri, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini halkın ihtiyaç ve  çıkarlarına göre yeniden kurmaktır. 

Milli egemenliği ve bağımsızlığımızı, artık; emekçi halkın temsil  etmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Zira; bu aziz vatanın gerçek sahibi emekçi halktır. Emekçilerin vatansız olduğu emperyalist bir yalandır. Bu büyük yalana emekçiler olarak sakın  kanma! Vatanına sahip çık ve İktidar ol!

Unutma; bu görev senin en kutsal vazifendir. İktidar yürüyüşünde muhtaç olduğun kudret, sadece, senin örgütlü ve bilinçli devrimci atılımında ve siyasal eyleminde  saklıdır.. (Kusura bakma Abey, bu konular açıldı mı kendimi alamıyorum; biliyor musun, ne zaman bu konulara girsem, günümüz koşullarına uyarlanmış haliyle Atatürk’ün gençliğe hitabesi karşıma çıkıveriyor. Hayatta da böyle şeyler olmaz mı; hiç hesapta yokken bir şeyler karşına çıkıverir)

Sevgili Abey ve ecnebi gelinimiz (sarışın bomba) Eşley Yenge, apriori mektubumu bitirirken sizlere, evliliğiniz boyunca, Amerikan Hükümetinin mutluluk anlayışına bağlı kalmadan; ve Amerikan Hükümetinin politikalarına alet olmadan yaşamanızı dilerim. Kimseleri ezip sömürmeden yaşayarak bir yastıkta kocayıp ömür boyu mutlu olun.. Yıldızları seyretmeyi, kutup yıldızının yerini bulmayı ve bir de müzik dinlemeyi sakın unutmayın...  bu duygularla ikinizi de öpüyorum…

Amerikan tekelci sermayesinin  temsilcisi ve memuru olan Amerikan Hükümetine sataşmakla Eşley Yengemizi de üzdüysek bizi bağışlaması için ona Müştak ERENUS’ un “sermaye destanı” adlı şiirden bir bölüm  gönderiyoruz; belki bize biraz olsun hak verir.

Abey ve Eşley, Stefan Li’lerin olmadığı bir dünya için yaşamanız dileğiyle bahtınız açık olsun..!

ON YAŞINDAYIM
ADIM STEFAN Lİ
NEREDEN NİÇİN GETİRMİŞLER BENİ
MANCSESTERE
ÇOCUK DÜŞLERİMİN SICAK BİR
 ERKENİNDE
BİR KOVA  SU İLE UYANDIRDILAR  İŞE BENİ
VE İŞTE O KARANLIK ERKENDEN BERİ
SİZİN GİBİ KONUŞAMAM
KE KE LERİM
Kİ Kİ KİRDEN KAYBOLMUŞ Çİ ÇİPİL
GÖZLERİM
Sİ Sİ SİLİNMİŞ SARI ÇİLLERİM YÜZÜMDE
BEN BİR İNGİLİZ EMEKÇİSİYİM
KEŞKEKÇİNİN KEŞKEKLENMİŞ
KEŞKEK KEPÇESİ

KARANLIK OLUR KIŞ GÜNLERİN GECESİ
NASIL BİR KÖR  KARANLIK SABAHIN
BEŞİNDE
ÖNCE ELLERİM KÜSER BANA
SONRA GÖZLERİM ÜŞÜR
SUSAR KALIRIM ÖYLE
SABAHIN BEŞİNDEN AKŞAMIN
DOKUZUNA İŞ
BEN 10 YAŞINDA STEFAN Lİ
HAFTADA  4 ŞİLİN VERİRLER ELİME
                                       




[1] “Kafadan” bilmek ya da “ne kadınlar sevdim zaten yoktular” demek. “Denenmemiş deneme” diyenler de var.

[2] Emperyalizm’in psikolojik savaşında bir ulusun milli duygu ve değerlerinin  aşındırılması ve laubalileştirilmesi suretiyle milli benliğinden vaz geçirilmesi cephesi. Vamık Volkan’ın görev alanı da diyebilirsiniz.

[3] Cehennemi ıstırap ve felaket

[4] (70 knot’a kadar olan) Rüzgar hızına nazaran dalganın yüksekliğini ve rüzgarın şiddetini gösteren skala.
[5] Gerçekten kaçarak “gerçekçilik” hastalığına tutulmuş olan aydın.

[6] 68 kuşağının keşişleri

[7] (ABD’nin) çirkin yüzü

[8] Emperyalizmin felsefesi olan “pragmatizm” ın ağa babası.