24 Haziran 2016 Cuma

KÜBA " BİR UMUDUM SENDE, ANLIYOR MUSUN " (1)



Küba, Karayip Denizi’nde ve Amerika’nın hemen burnunun dibinde bulunan bir ada ülkesi... 1250 km boyuyla ve 11 milyonu aşkın nüfusuyla Antiller’in en büyük adası...   Anayasasında “bağımsız ve egemen bir sosyalist işçi devleti” olduğu yazılı olan   KÜBA’nın tarihi, sömürgeciliğe ve köleliğe karşı verilen bağımsızlık ve özgürlük  mücadelesiyle örülüdür. Bu gün Küba için özgürlük ve bağımsızlık demek, ayni zamanda, VATAN demektir. Emperyalizmin baskı ve denetimden bağımsız bir vatanınız yoksa  siyaseten özgür olamazsınız. Öyleyse, önce, kuş bakışı timsaha benzeyen şu Küba’nın tarihine kısaca  bir göz atalım  :

Martin Behaim'in 1492 tarihli "elma dünyası" ERDAPFEL
15.yy sonlarında, Katolik İspanya monarşisinin himayesindeki Kristof Kolomb(1451-1506), Amerika    kıtasının varlığından habersiz, dönemin hatalı dünya haritalarına güvenerek ve  atlas okyanusunda batıya doğru seyrederek Hindistan'a ve doğu Asya kıyılarına kestirme bir yoldan ulaşılabileceğini umdu. Çünkü bu haritalarda, batı rotasında Hindistan'a   ve Çipangu(Japonya) adasına ulaşmak için alınacak mesafeler,  Afrika rotasına nazaran daha kısa gösteriliyordu. Bu mesafeler, kendi yaptığı hesaplara da uyumluydu. Kolomb, yaptığı hesaplarda,  dünya çevresini eksik, Asya'nın konumunu da yanlış  hesaplamıştı.  Asya kıtasının doğusunu, olduğu konumdan  daha doğuda göstermişti. Kolomb, gerçek dışı bu değerlendirmeler sonucunda , üç gemilik bir filoyla açık deniz seferini başlatınca, 36 günlük yolculuktan sonra, önce, Batı Hint adaları sandığı Bahama adalarına(Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’sinde Antilye sahillerinin bulunuşu diye anlatır bu keşfi), daha sonra,  27 Ekim 1492'de, Çin toprakları sandığı Küba'ya ulaştı. Küba'dan sonra da, Çipangu(Japonya) sandığı  yeni dünyanın ilk sömürgesi olacak olan Hispanyola adasını  (Haiti ve Dominik'in bulunduğu ada)  keşfetti(!)

Kolomb, Küba'ya, İspanyol Kraliyet çiftinin ilk çocukları olan Juana’nın  ismini verdi. Ama bu isim kalıcı olamadı, adanın yerli halklarından olan ve Arawakan dili konuşan Taino (Güney Amerika’daki Orinoco Nehri vadisi ve deltasında yaşayan  Arawak yerlileri soyundan gelen bir kabile)’lar yaşadıkları topraklara, “bereketli topraklar” anlamına gelebilecek  Cubao”, ya da, “harikalar diyarı” anlamına gelebilecek olan “Coabana” diyorlardı. Bu isim, günümüze kadar “Cuba (Küba)” olarak geldi ve kalıcı oldu. 


Büyük Coğrafi Keşif: Kolomb'un haçlı-kılıçlı KÜBA çıkartması
Kolomb’un büyük çoğrafi keşfi(!), Avrupa monarşileri  tarafından “yeni-dünya”nın sömürgeleştirilmesine yol açacaktı.   Papalık fermanı (Romanus Pontifex) ve 1494 tarihli Tordesillas  Antlaşması’yla da yeni keşfedilen ve keşfedilecek olan topraklar, Cabo Verde adalarının yaklaşık 1200 deniz  mili batısından geçen boylam esas alınmak suretiyle,  İspanya ve Portekiz krallığı arasında paylaştırılacaktı. Avrupa toprakları ve Portekize ait olan Brezilya hariç, söz konusu boylamın batısı İspanya Krallığının; doğusu da Portekiz Krallığının  olacaktı.


Küba, Kolomb ile başlayan "requerimiento" siyasetine, yani, Tanrının vekili Papa güvencesinde sömürülmek üzere fetih edilen topraklarda İspanyol Tacının mutlak egemenliğini ve zorbalığını esas alan siyasete  sahne olmadan önce, Amerikan kökenli yerlilerin yaşadığı  %60’ı ormanla kaplı; ve topraktan bolluğun, bereketin fışkırdığı tropikal yeşil bir adaydı.  Ada halkı için yaşamsal tehdidin kaynağı ve düşman, Küçük  Antiller’de yaşayan ve Karayip Denizine de adı verilmiş olan    saldırgan Caribs kabilesi  idi. O zamanlar, henüz ortalıkta, ne  İspanyol sömürgecilerinin haçlı zulmü ve kölelik; ne  bağımsızlık savaşçısı membise’ler; ne Amerikan doları uşağı Machado tiranlığı; ve ne de Batista diktatörlüğünün  kanlı saltanatına son veren  Fidel’lerin sosyalist devrimi vardı.. 

"İbretlik Köle" Uygarlığı
İspanyol istilacılar (konkistador)’ın   1510’da  Küba’ya gelmesi,  adada yaşayan Taino, Ciboney ve Guanajatabey yerlilerinin  felaketi oldu. Katliamcı sömürgecilerin dayattığı kötü yaşam ve köleci çalışma koşulları; ve  Avrupa’dan gelenlerin beraberinde getirdiği bulaşıcı hastalıklar 200 bin nüfuslu ada yerlilerinin nüfusunu 50 yıl gibi kısa bir sürede 5 binlere düşürdü. Adada, çalışacak yeterli yerli kalmayınca  Afrika’dan kara derili köleler getirilmeye başlandı. Afrikalı köleler de yerliler gibi ayni yazgıyı paylaşacak ve kaçmak isteyenler avlanacak; yakalananlar ise ibret olsun diye asılacaktı. Böylece; sömürgeci ve katliamcı İspanyol Tacı’nın görevli beyaz adamları,  elinde kutsal kitap İncil ve kılıçla, “uygarlık” adına, köleci sömürü ve katliam düzenini  yerlilere dayatınca, adada başkaldırı ve direniş hareketlerinin tarihi de    başlamış oldu.     
  


Nitekim; çok geçmeden, 1510 yılında, Haiti’deki İspanyol zulmünden Küba’ya kaçan Hatuey isimli bir şef(cacique), bir grup kızılderiliyi  örgütleyerek İspanyol sömürgecilerine ve zulmüne  karşı ilk silahlı direniş hareketini başlattı. Ancak silahlı kuvvet üstünlüğüne sahip istilacılar, direnişi bastırarak  Hatuey’i yakaladılar ve  diri diri yaktılar. İlk İspanyol yerleşimi olan  Baracoa, 1511 yılında,  konkistador Diego Valazquez tarafındın Küba’nın kuzey-doğu ucunda  kuruldu ve onu diğerleri takip etti. Böylece,  1600'lerdeki korsan tacizleri ve 1762'de İngilizlerin Havana'yı ele ğeçirmesi hariç,  1511’de başlayan ve 1889 yılına kadar sürecek olan yaklaşık 400 yıllık  İspanyol egemenliği  Küba’da fiilen başlamış oldu.

10 Ekim1868 yılında,  şeker fabrikası sahibi olan avukat Carlos Manuel Cespedes, mahiyetinde çalışan kölelerini azat ederek bir grup silahlı yurtseverin başına geçti. Ve İspanyol sömürgecilerine karşı 10 yıl sürecek bağımsızlık savaşını başlattı. Cespedes, oğlu Oscar sömürgeci İspanyollar tarafından hapse atıldığında ve daha sonra kendisiyle pazarlık konusu yapılıp öldürüldüğünde: "Benim tek çocuğum Oscar değil;ben devrim için can veren tüm Kübalıların babasıyım" demişti. Ve 20 Ekim 1868'de Bayamo kentinin ele geçirilmesi sırasında ilerde Küba'nın ulusal marşı olacak Bayamo Marşı doğmuştu : 

"Bayamo halkı savaşa hazırlan/ Bu şanlı vatan senin/ Korkma şerefli bir ölümden/ Vatan için ölmek yaşamaktır./ Zincirlerimizle yaşamak/ Yaşamaktır onursuzlukla ve boyun eğerek/ Kulak ver ulusun çağrısına:/ Hazırlanın cesur çocuklar savaşmaya."

Machete
1895' deki bağımsızlık savaşı sırasında  Küba Kurtuluş Ordusu başkumandanlığını da yapacak  olan Maximo Gomez, 1868'deki bu savaşa katılmış; ve meşhur   "machete(masete) saldırıları" ile sömürgeci İspanyol birliklerinin kabusu haline gelmişti.  Gomez, Mambise (bağımsızlık savaşçıları)'leri sömürgeci İspanyol birliklerine karşı, aslında bir tarım aleti olan ve şeker kamışı kesiminde de kullanılan machete (masete) adı verilen keskin palalarla donatmış; ve tüfekli  sömürgeci İspanyol birliklerinin korkulu rüyası olmuştu..  

Antonio Maceo da yiğit ve korkusuz bir bağımsızlık savaşçısı(mambi) idi. Er olarak katıldığı Ulusal Kurtuluş Ordusunda, gösterdiği kahramanlıklar sonucu general oldu. 1895'deki bağımsızlık savaşında hayatını anti emperyalist mücadeleye adamış bir mambise komutanı olarak öldü ve efsane oldu. Maceo, mambise savaşcısı bir aileden geliyordu. Annesi  Mariana Grajales ilk devrimci kadındı. Babası ve 15 kız ve erkek  kardeşi  mambise savaşçılarına katılarak canlarını bağımsızlık uğrunda vermişlerdi.

Devrimci, yurtsever  aydın-asker-toprak sahiplerinin öncülüğünde, topraksız köylülerin (campesinos),  azat edilmiş kara derili kölelerin, yoksul melezlerin ve toplum geri kalan ezilen kesimlerinin  katıldığı  10 yıl süren ulusal bağımsızlık savaşı, sömürgeci İspanyolların üstünlüğüyle 1878' de son buldu. Ancak; bu savaştan sonra, Kübalılar  bazı siyasi haklar ve özgürlükler kazandı. Milliyetçi duygular ve milli bilinç uyandı. Kölelik kaldırıldı. Afrika kökenli siyahiler ile Kübalı İspanyolların torunları olan  Kreoller birleşti ve nabızları bağımsız milli Küba için atmaya başladı. 19.yüzyılın ortalarında çalıştırılmak üzere adaya   getirilen on binlerce Çinli de bu sürece katıldı. Ve artık "özgürlük vatanımızdır" diyebilecek bir Küba Ulusu doğmak üzereydi.


Machete'li Mambise Birlikleri
1895’de, bu kez, başta Küba’nın ulusal kahramanı  devrimci Jose Marti olmak üzere    Antonio Maceo ve Maximo Gomez önderliğinde Mambise (kuvva-yı milliye güçleri) denilen  Anti-İspanyol Kübalı yurt severlerin bağımsızlık mücadelesi patlak verdi. Marti,  her kesimden insanları ve göçmenleri bağımsız ve halkçı  bir Küba için   örgütledi.  “efendi değiştirmekle özgür olunmaz “ diyordu; hem İspanyol egemenliğine  hem de Amerika emperyalizmine karşı bağımsız Küba’yı savunuyordu. ABD’li tekellerin ve finans sermayenin Küba’daki emperyalist emellerine dikkat çekiyordu.   Çıkarları ve amaçları farklı olan  iki Amerika var diyordu: Bir yanda emperyalizmin Amerikası, diğer yanda ise, Meksika-Amerika sınırındaki Rio Grande’dan Patagonya’daki Tierra del Fuego’ya uzanan bağımsız Latin Amerika Birliği’ni ifade eden  “Bizim Amerika”.. Tek bir ulus ruhunu taşıdıkları için ya hep beraber sağ kalacak ya da birlikte yok olacak olan halklardan oluşan bir Amerika.. Marti, bu bilinçle anti-emperyalist bağımsızlık mücadelesine rehberlik edecek olan Küba Devrimci Partisini de örgütlemişti. Fakat ne yazık ki Küba'nın milli kahramanı, bu yüce gönüllü bilge adam, devrimci şair, Mambise'lerin önderi,  o "parlak ve cesur yıldız" Jose Marti  henüz 42 yaşındayken,  İspanyol sömürgecilerine karşı Küba'nın kurtuluş savaşını yönetirken Oriente eyaletindeki bir çatışmada hayata veda etti. Küba devrimi öksüz ve yönsüz kaldı. Bir şiirinde şöyle demişti:

Jose Marti(1853-1895)
 
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
 
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
(çeviren: Ataol Behramoğlu)
 
Küba, 1898'de, adadaki İspanyol egemenliğine son vermek üzereyken, o sırada Havana körfezinde demirlemiş  bulunan ABD'nin  Maine zırhlısı havaya uçuruldu. Patlamada, 268 mürettebat hayatını kaybetti. ABD, patlamadan İspanyolları sorumlu tuttu ve ulusal güvenlik ve çıkarlarını gerekçe göstererek savaşa dahil oldu. Savaşta İspanyollar yenilince ABD, 1 Ocak 1899'da Paris Antlaşmasıyla adada İspanyol egemenliğine son verdi; Küba'yı işgal etti ve Küba Hükümetine el koydu. Küba, 1901 yılında onaylanan yeni anayasası ile   Amerikan emperyalizmi himayesinde “göstermelik” bağımsızlığını kazandı. Ancak, ABD bu yeni anayasaya zorla ilave ettirdiği "Platt Düzenlenmesi" ile de ABD şirketlerine Küba'nın kömürcülük ve denizcilik alanlarına sömürü serbestisi getiriliyordu. Ayrıca; ABD,   Platt Düzenlemesi sayesinde, gerektiğinde, Küba'yı  askeri olarak da işgal edebilecekti. Nitekim; ABD, bu maddeye dayanarak Guantanomo'da kendine bir deniz üssü edinmede gecikmedi;  ve çeşitli bahanelerle 1906 ve 1912 yıllarında adayı iki kez işgal etti. Birinci işgal dört yıl sürdü; ikincisi ise birinci dünya savaşının patlak vermesiyle sona erdi. Böylece, ABD'nin üçüncü başkanı Thomas Jeferson'un 1817'de söylemiş olduğu "Küba'yı ele geçirirsek Karayiplere hakim oluruz" görüşü  bir bakıma hayata geçmiş oluyordu.


Bundan sonra, 1959 Küba Devrimi’ne kadar sürecek olan Amerikan kuklası yönetimler ve faşist diktatörlükler dönemi başlayacak; ve Küba,  Amerikan emperyalizminin tam bir "arka bahçesi" olacaktı. Toprağı olmayan 200 bin köylü ailesi sefil ve perişan bir haldeyken  United Fruit ve West Indian şirketlerine Oriente eyaletindeki topraklar peşkeş çekilecekti. ABD emperyalizminin  ezdiği ve sömürdüğü halk kitleleri ve milli sınıflar arasında  tekelci sermayeye ve onun yerli işbirlikçilerine(büyük toprak sahipleri, mafya, komprador sermaye..)  karşı yarı sömürgelikten kurtuluş   mücadelesi yükselince, 1925'de, yükselen devrimci sınıf mücadelesini ve anti-emperyalist mücadeleyi bastırsın diye bu kez tekelci şirketlerin adamı general Machado'yu iktidara getirdiler. Machado, sosyalist partisini kapattı; ilerici gazeteleri yasakladı; devrimci örgütleri dağıttı. Adada terör estirdi. Machado'nun kanlı saltanatı, halkının tepkisi, grevler ve ordunun halka verdiği destek sonucu ancak 1933'e kadar sürebildi. Ve ardından liberal iktidarlar dönemi başladı.


1939'da, Kurucu Meclis seçimleri yapıldı. Bu Kurucu Meclis,  halkçı, ilerici, milli bir anayasa hazırladı. Bu halkçı anayasa 1940 yılında kabul edildi. Bu gidişattan hoşlanmayan Amerikan tekelci sermayesi 1940 anayasasına rafa kaldırmak ve devrimci anti-emperyalist mücadeleyi sönümlendirmek için, bu kez, başlangıçta bir çavuş olan daha sonra generalliğe kadar yükseltilen Batista'yı bir hükümet darbesiyle 10 Mart 1952'de iktidara getirdi. Ve iktidara gelir gelmez, Batista, halk ve emek düşmanı kanlı programlarını uygulamaya soktu.


Diktatör Batista rejimini yıkmak amacıyla Fidel Castro liderliğinde   26 Temmuz 1953'da, Santiago'daki Moncado Kışlası'na bir baskın düzenlendi. Baskın başarısız olunca Fidel Castro 15 yıl hapse mahkum oldu. Ancak; iki yıla yakın hapis yattıktan sonra Fidel Castro Meksika'ya sürgün edildi. ve orada devrimci çalışmalarına ve hazırlıklarına devam etti. 25 Kasım 1956'da, içlerinde Che Guevara'nın da olduğu 87 devrimciyle birlikte Fidel Castro,  Granma yatıyla  adaya çıkartma yapmak üzere Meksika'dan ayrıldı. Sierra Maestra dağlarında  Batista rejimine karşı iki yıldan fazla süren gerillaların örgütlü silahlı mücadelesi zaferle sonuçlanınca Batista kaçmak zorunda kaldı  ve 1 Ocak 1959'da Fidel, böylece   iktidarı ele geçirmiş oldu. Ve 5 ocak 1959'da devrimci hükümet kuruldu. Ve sonrasında Atlantik'te sosyalist bir ada doğdu.


1961 yılında, CİA, Castro rejimini devirmek için  Domuzlar Körfezi ( Bahia de Cochinos)  Çıkartması'nı örgütledi. Bu karşı-devrimci girişimin başarısız olması üzerine, Fidel Castro Sosyalizmi  resmen ilan etti.  Muhtemel bir ABD işgaline karşı, vatan savunması için,   Sovyetler Birliği'nce, Türkiye'deki nükleer başlıklı füzelere karşılık,  Küba'ya  nükleer başlıklı füzeler yerleştirilince 1962'de Füze Krizi  patlak verdi. 1991'de Sovyetler Birliğinin çökmesiyle de 30 yıl süren kalkınma ve yardım dönemi bitti ve "Period Especial" denilen "Özel Dönem" başladı ve Küba turizme açıldı.


Kısa bir tarihini anlatmaya çalıştığımız Küba, günümüzde, kıt kaynakların hakça bölüşümü üzerine kurulu ekonomisiyle; kadın-erkek haklarında denkliğiyle; sağlık, bioteknoloji, eğitim, barınma, iş edindirme, sosyal yardım, bilim, sanat, bale, müzik, spor, turizm.. alanlarındaki başarısıyla;  ve en önemlisi, ABD emperyalizmin abluka ve ambargosuna rağmen,  enkaz bir "geçmişten" sosyalist bir "gelecek" hazırlamasındaki bilinçli inadıyla, Nazım'ın dile getirdiği  o "Büyük İnsanlık" ın  "umudu" olmaya devam ediyor.

Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu'nun 12-19 Mayıs 2016 tarihleri arasında "umudun Adası" Küba'ya düzenlemiş olduğu 8 günlük geziye ben de katılmıştım. İşte o geziden bende kalan izlenim ve anılar: 


Rus hava yollarına ait Vladimir Visotsky isimli yolcu uçağı 
 Benim üç Vladimir’im vardı: Vlamidir İlyiç, Vlamidir Mayakovski  ve  Vlamidir Visotsky.. Onlardan biri, Vlamidir Visotsky, bu kez, asi gitarı ve  rejim aleyhtarı sesiyle  değil de, isminin verildiği Aeroflot hava yollarına  ait bir uçakla   12 saat süren bir yolculuktan sonra, bizi, Moskova’dan Havana’ya getirmişti. Tarih, 12 Mayıs 2016 yerel saat 13:30. İşte;  artık "göklerde eriyip gitmek isterdim" diyen Jose Marti havaalanındayız!  Gözümüze çarpan ilk şey tanıtım panosundaki  Küba'da üretilen iki bira markasından biri olan: Bucanero (Korsan) birasıydı.. Bir de kalın dudaklı üniformalı melez  kadınların (Mulatas) Pasaport denetiminde cazibeli edaları..
Bucanero(Korsan) markalı Küba  Birası
Havada henüz sebebini bilemediğimiz bir motorin kokusu ve tenhalık duygusu.. geciken bagajlarımızı bekliyoruz. Sakin, telaşsız ve cana yakın insanların yavaş işleyen zamanları diyarındayız sanki.. Biz de kendimizi bu zamanın akışına bırakıyoruz. Derken, bir eksik tamam oluyor bagajlarımız. ve  sıra CUC (Konvertibıl Küba pezosu, KUK diye okunur) almaya geliyor. Kübalılar, 50 yılı aşkındır  paraya fazla ihtiyaç duymadıkları bir sosyal düzende yaşıyor olabilirler, ama, bizim, temel ihtiyaçlar için Küba parasına ihtiyacımız var. Ayrıca; her ne kadar   meta-çağı’nın  alış veriş çılgını çocukları olmasak da  alış-veriş için de paraya ihtiyacımız olacaktı.. KUK'larımızı kuyruğa girerek aldık.  12.05.2016 itibariyle 1 Euro = 1.09757 KUK’tu.. ve  kalacağımız casa particular( aile pansiyonu)’a gitmek üzere havaalanı taksisiyle Havana yollarına koyulduk.


Che ve Camilo
Fidel ve Camilo Havana'ya girerlerken..
Pansiyonlarımız, yaklaşık yarım saatlik mesafedeydi.  Yolculuğumuz boyunca direksiyondaki amigodan şöyle Sierra Maestra  dolaylarından bir ‘son’ çalmasını  istiyoruz. Ama neşeli yoldaşımız  bize “arızalı-faal”  otomobilinin radyosundan  ancak salsa türevi bir timba bulabiliyor. Ve bir süre sonra Devrim Meydanı’ndan geçiyoruz. Sömürülen  ve ezilen halkların   er geç bir gün buluşacağı meydandan.. Tam karşımızdaki haberleşme ve enformasyon bakanlığı bina duvarında silueti olan   geniş şapkalı ve “modası geçmiş  sakallı” efsanevi devrimci ise, Camilo  Cienfuegos.  


Camilo, Castro’nun görevlendirmesiyle, devrim sonrası karşı-devrimci bir girişimi bastırmak için gittiği Camagüey’den dönerken genç yaşta (27) bir uçak kazasında hayatını  kaybeden önder devrimci. İsmi, bir kentte verildi. Che Guevara da,  kendi oğluna, yoldaşı Camilo’nun  ismini vermişti.. Camilo için yapılmış belgeseli,  “özel bir devrimci”yi, ispanyolcasıyla https://youtu.be/aXFat8sfNfM 'den  izleyebilirsiniz.. Şimdi,  Carlos Puebla’nın söylediği “Camilo için canta” yı dinlemenin tam zamanı: https://www.youtube.com/watch?v=lCuKQWZZcCs



Küba'ya hoşgeldin mohitosu
Ve kalacağımız ev pansiyonlarına varıyoruz. Kübalı rehberimiz İki çocuk annesi Zahide (Zenaida) Hanımla tanışıyoruz. Bizler için hazırlanmış olan mojito(mohito)’ları,  “viva la revolition Cubana!!” Yaşasın Küba devrimi!!  dileklerimizle içiyoruz.  Mohito da ne?  Anlatıyım.. Mohito, Küba’nın milli içkisi Rum(Rom) ile yapılan   serinletici bir kokteyl. Birkaç parça taze nane yaprağını dalıyla alıyorsun, sapı aşağıda yaprakları yukarda olacak biçimde geniş ve uzun bir limonata bardağının dibine buruşturarak koyuyorsun.. üstüne yarım küçük limon suyu ve  bir çay kaşığı esmer toz şeker; biraz da gazı kaçmamış soda koyup (hepsi bardağın 1/3’ü olsun)  tokmakımsı bir ahşap ile  biraz döver gibi yaparak, örselemeden, nane yapraklarını kokusunu çıkarıyorsun. Üstüne, bardağın 1/3’ü oranında rom koyuyorsun; ve bardağın geri kalanını silme buz ile dolduruyorsun. (isteyen limon ve soda ayarını kendine göre yapabilir.). Hadi daha fazla soğutmayın; saplayın pipeti içine ve serinleyin; bi hoş olun! İçtiğim mohitoların En ucuzu 2 Kuk’tu, en pahalısını da  Mohito’nun doğum yeri olan  Bodeguita del Medio'da içmiştim; 4 Kuk’tu ..  Geleneksel Küba mutfağından örneklerin de  sunulduğu  1942 tarihli  bu rastoran-bar çok meşhurdur Havana’da. Salvador Allende, Gabriel Garcia Marquez, Ernest Hewingway, Pablo Neruda, Nicolas Guillien, Augistin  Lara, Nat King Cole.. gibi  daha pek çok ünlü siyasetçi, sanatçı, müzisyen, edebiyatçı, şairin uğrak yeri olmuştu vaktiyle.. Şimdi, Angel Martínez’in patronu olduğu  La Bodeguita del Medio’sundan birkaç enstantane paylaşalım:

Bar Katibi Şaka Şaka siparişleri alıyor.
Mohito duvarında  iz bırakanlar


Mohitolar ve Mohitocular

 

Nicolas Guillen'den Bodeguita için bir güzelleme









La Bodeguita del Medio (yolun ortasındaki dükkan) girişi


Devrim öncesi Batista Küba’sının   kumarhane, fuhuş ve mafia kapitalizmi döneminden kalma şu 1950’lerin klasik Amerikan arabaları, Havana turu için bizleri bekliyor.. 58 DeSoto mu, 59 İmpala mı, yoksa, direksiz 56 Bellair mi istersiniz? Ya da  Studebaker mi? Hepsi Küba’da mevcut. Ama servisleri yok işte, herkes kendi otomobilinin doktoru olmuş.

Ve Otomobil uçar gider, ömrüm Malecon’dan geçer gider, ben talihin peşinde Havana'da, talih benden kaçar gider... Malecon, 7 km’lik bir sahil bulvarı..Bir ucu sömürge  Havana'sında  ise diğer ucu Batista’nın  kalantor semti Vadedo’da.

Malecon, teskin olmak üzere sahile doğru koşturan azgın dalgaların şahlanışına karşı örülmüş bir duvar, bir dalga-kıran  aslında.. Sen onu gün batımında görmelisin, Habanero (kent sakinleri)' ların akınına uğrar. Buluşmak, yürümek, serinlemek için gelenler; müzik yapanlar; romunu, birasını içenler; ummana derdini dökenler; dudağında büyülü sözü olan aşıklar, "gözlerinin içine başka hayal girmesin" diyen sevgililer; enginde günün batışını seyredenler; gönül ve göz dinlendirenler; elinde gitarıyla "son Kübano" söyleyenler; piyasa yapan seyyar satıcılar, jinetero (dolandırıcı)lar, jinetera (bedenleri üzerindeki haklarını paraya çeviren kadınlar)'lar... ve  canlılığın, doğurganlığın,   denizlerin, okyanusların, göllerin, akarsuların tanrıçası  Yemaya'ya adak ve dilekte bulunan Afro-Küba dini Santeria'ya inananlar gibi... daha pek çok ilginç insanları  Malecon'da, sunak denizinde, görebilirsiniz.  Yemaya için Celia Cruz söylüyor:       (https://youtu.be/E4pyJ9Df27E)       

 

Malecon bulvarında otomobil uçar giderken

Şimdi, siz Malecon duvarında  biraz gezekalın ve denizde hülyalara dalakalın  ben sizlere bir de Celina y Reutilio'dan,  1949'lardan kalma   Santa Barbara'yı dinletiyim:  https://youtu.be/K0_0frqtOok


Katolik azizesi  Barbara'nın Santeria inancındaki muadili,  Chango'dur. Peki  Chango kim? Chango, Santeria dini panteonunda en büyük tanrı, tanrıların tanrısı, evrenin yaratıcısı olan OLODUMARE (Olorun,Olafi)  ile inananları   arasında aracı olan  bir ORİSHA(ORİŞA), yani,  alt tanrı ve tanrıça diyebileceğimiz ilahi güçlerden biri.. Orişa'ların, mitolojik tanrılar gibi, insani yetenekleri ve özellikleri bulunur. Bunların, kendilerine özgü elbiseleri, sembolleri, renkleri ve yiyecekleri var. Örneğin, sağlık ve hastalık Orişa'sı olan Babalu Aye, pespaye giyinir, koltuk değneği ve köpeğiyle gezer. Gündelik hayatta Orişa'ların insanların  kaderi üzerinde de etkisi olduğuna inanılır ve ona göre ibadet edilir. Santeria dini inanları, Orişaları çağırmak için ayinler yapar; kutsal davullar (bata drums) çalar, şarkılar söyler ve dans ederler. Bu Orişa'lar, sömürgecilik döneminde  Batı Afrika'dan köle ticaretiyle Küba'ya ve Karayiplere geçmiş; ve  katolik hristiyan aziz(e)'leriyle buluşup; bağ kurmuş; uyuşturulmuş; ve  kaynaşmışlardı. Orişalar arası İlahi iş bölümünde Chango'nun payına düşen, erkekliği temsil etmesi ve  gök gürlemesinin, kutsal davulların ve dansın tanrısı olmasıdır.   Chango ve Yemaya için  bir saygı daha.. Dinleyelim bakalım:  https://youtu.be/wjfpthLPbLk


16.yy'da başlayan ve 18.yy sonrasında giderek  artan   Batı Afrika'dan Küba'ya yapılan köle ticareti  sonucu adadaki siyahi kölelerin nufusu  700 bini bulmuştu. Santeria dini, işte, adadaki  sömürülen siyahi kölelerin inanç ve   gelenekleri ile  sömürgeci İspanyolların  egemen dini  olan katolik hristiyanlık arasındaki çelişkiden  doğdu. Santeria(İspanyolcada "azizlerin yolu" demek),    özellikle güneybatı Nijerya(Yoruba halkının yaşadığı yerler) 'lı kölelerin yanlarında Küba'ya getirdekleri  Yoruba  geleneklerinin katolik hristiyan azizleri ile çaprazlamasından  doğmuş  melez bir dindir. Esas itibariyle kölelerin ve ezilenlerin dinidir Santeria. Santeria, Yoruba dilinde Lucumi olarak bilinir; ve "dostluk" anlamına gelir. (meraklısı için:  http://academics.smcvt.edu/africanart/Katie/Katie%20M/santeria.htm )

 

Mambise (kuvva-yı milliye)'ler, sömürgeci İspanyollara ve yankee emperyalizmine  karşı savaşırlarken koruyucuları Orişa'larından ilham ve güç alarak savaşmışlardır. Bu bakımdan Santeria dini, Marx'ın  dediği gibi,  "halkın afyonu" değil; bilakis; sömürülen, ezilen Afro-Kübalıların, Mestizo( İspanyol ve Küba yerlisi karışımı melez)'ların, Kreoller( İspanyolların Küba doğumlu torunları)'in, Mulato(İspanyol ve Afro-Küban karışımı melez)'ların, ve yerlilerin  bağımsızlık ve özgürlük uğrunda  bir mücadele aracı olmuşdur..Santeria dininin  Orişa'ları, sömürgeci İspanyolların akıttığı kan ve gözyaşı vadisinde ve   merhametsiz yankee emperyalizmin cehenneminde  yoksulların, işsizlerin, topraksız köylülerin, kimsesizlerin, bedenlerini satmak zorunda kalan çaresiz kadınların.. yani, sömürülen, ezilen   o "büyük tahammül" ün hep yanında olmuştur.

 

Castro, Cohiba'sını tüttürürken

Biz, şimdi, Santeria(Lucumi)' nın Orişa'larını devrim sonrasının çocuğu Cohiba purosunun gizemli dumanına sarıp sarmalayalım ve Havana'nın seçkin semti Miramar'dan ve Almenderes Parkı'nın  rejim aleyhtarı kökü dışarda ulu ağaçları arasından geçerek kısa gezintimizi tamamlayalım. Ve Fidel Castro'nun   aromasına çarpılmış olduğu şu Cohiba purolarının bir tadına bakalım.. Komşu barda da Fidel için bir parça çalmış olsun: https://www.youtube.com/watch?v=4TNWbIEZJAY


Puro, Cohiba adıyla henüz  ortada yokken, puro tutkunu olan Castro'nun  koruması,  özel  tütün karışımından   puro yapan  bir arkadaşının getirdiği puroları tüttürürmüş. Puronun Nefis aromatik kokusu da,  her seferinde Castro'yu çarparmış. ve bir gün  Castro, hastası olduğu bu nefis  puronun  üretimi için kolları sıvamış. Başta o özel puroyu yapan adam olmak üzere herkesi seferber etmiş ve Cohiba markalı purolar da böylece doğmuş. Puroların uzun bir süre nerede ve nasıl üretildiği de sır gibi saklanmış.. Ve başlangıçta belli bir süre  piyasa için üretimi yapılmamış.. Cohiba için şu anda dünyanın en gözde purosu olduğu söyleniyor .. Küba, gerek bereketli toprakları gerekse elverişli iklimi nedeniyle  Puro üretiminde kullanılan en kaliteli tütünlerin yetiştirilmesi ve tecrübeli puro üreticileri  bakımından dünyada bir numara.


Puro içimi, ilk kez nerede ve nasıl başlanmış diye soracak olursanız bu tam olarak bilinmiyor. Ancak; Guatemala'da bulunan ve 10.yy'la tarihlenen bir seramik çanak kabartmasında, Maya yerlileri,   sarılmış tütün yaprakları tüttürürken betimlenmiş. Bunun Maya dilindeki karşılığı ise tüttürmek anlamına gelen   "sicar(sikar)" mış.  Sikar'ın Kolomb öncesi Karayip adaları yerlilerince de yaygın bir kullanımı varmış.  Kolomb'un mürettebatından üç gemiadamı, ilk kez, Hispanyola (Haiti-Dominik) adasında yaşayan yerlileri,   mısır kapçığı, muz ve palmiye ağacı yapraklarına sarılmış kurutulmuş tütün yaprakları  içerlerken görmüş. Kolomb, Karayip adalarını keşfedince, tütünü (tobacco)  ve  tütün  içimini de keşfetmiş oldu. Böylece; Karayip yerlilerinin sikar'ı, İspanyolcaya "cigarro";  İngilizceye de "cigar" olarak geçmiş oldu. John.F. Kennedy, Küba için, 7 Şubat 1962'de ticari yaptırımları imzalamadan  önce kendisi için  tiryakisi olduğu Küba purosundan tam  1200 adet depolamış. Bunu başkası yapsa adı karaborsacıya çıkardı.