1 Ocak 2023 Pazar

THEO'YA MEKTUPLAR' DAN BAZI ALINTILAR

 

"Sevgili Theo,

Sana açmak istediğim bir sıkıntım var, ama belki biliyorsun, anlatacağım belki yeni değildir senin için. Sana söyleyeceğim şu: Bu yaz K’yı (Vincent’in dul ve bir çocuklu amcasının kızı) sevmeye başladım ama o bana geçmişiyle geleceğini birbirinden ayıramadığını ve benim duygularıma hiçbir zaman cevap veremeyeceğini söyledi.

İki şık karşısında seçmek zorunda kaldım: Bu “hayır, hiçbir zaman” sözüne boyun eğeyim mi, yoksa işi bitmemiş sayıp umut beslemekten vazgeçmeyeyim mi?

Bu son şıkkı seçtim

Bu arada da var gücümle çalışmaya devam ediyorum, ona rastladığım günden beri çok daha kolay çalışıyorum üstelik.

Onun yanında bir yıl geçirmek onun için de benim için de   hayırlı olurdu ama aileler bu konuda alabildiğine dik kafalı.

Ama anlarsın ki ona yaklaşmak için elden geleni yapacağım; beni sevinceye kadar onu sevmeye kararlıyım.

Sen de zaman zaman âşık oluyor musun, Theo? Olmanı isterdim, çünkü inan bana, küçük dertlerin de bir değeri var. İnsan kimi aman üzgündür, öyle anlar olur ki cehennemde sanırsın kendini ama başka, daha güzel şeyler de vardır.

Üç aşaması var bu işin:

1-Sevmemek ve sevilmemek

2-Sevmek ve sevilmemek (benim durumum)

3-Sevmek ve sevilmek

Bence ikinci aşama birinciden güzeldir, üçüncüye gelince, onun üstüne yoktur!

Haydi, old boy, sen de âşık ol ve aşkını bana anlat, benim durumumu da hoş gör ve anla.

Rappard buraya geldi: epey ilerleme gösteren sulu boyalar getirdi. Mauve da yakında gelir umarım, gelmezse ben giderim ona.

Çok desen çiziyorum, daha iyi gidiyor sanırım, fırçayla daha çok çalışıyorum eskisine kıyasla. Havalar öyle soğuk ki yalnız ev resimleri yapabiliyorum: bir terzi, bir sepetçi vb.

Aşık olur da “hayır, hiçbir zaman” sözüyle karşılaşırsan sakın vaz geçme! Ama sen öyle şanslı bir adamsın ki, senin başına gelmez hiçbir zaman.    ETTEN, 3 Eylül 1881

 

Old boy, bu mektup yalnız sanadır, onu yalnız kendine sakla, olur mu?

Önce sana soracağım: “Hayır, hiçbir zaman” tekerlemelerin soğutmayacağı kadar derin ve ateşli bir aşkın var olabilmesine birazcık olsun şaşar mısın? Ben sanıyorum ki, şaşmak şöyle dursun, bunu tabii karşılarsın, “akıllıca” bir iş dersin buna.

Aşk gerçekten de olumlu bir şeydir, güçlü bir şey, öylesine var olan bir şey ki, seven insan nasıl canına kıymaz ise, bu duygusunu atamaz içinden. Ama diyeceksin ki. “Canlarına kıyan insanlar da vardır.” Ben de derim ki: “Bu çeşit eğilimleri olan bir adam değilim sanıyorum.”

Hayatı gerçekten sever oldum ve aşık olduğuma çok seviniyorum. Hayatla aşk birdir benim gözümde. Ama diyeceksin, “hiçbir zaman, hayır, hiç bir zaman” cevabıyla karşılaşıyorsun. Ben de sana derim ki: Old boy, şimdilik bu “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” sözünü kalbimin üstünde sıktığım bir buz parçası sayıyorum.

Bakalım kim üstün gelecek, bu buz parçasının soğukluğu mu, yoksa benim canlı sıcaklığım mı? Bu nazik meselde söz söylemek istemiyorum şimdilik, başkalarına da “yola gelmez, “deli olmalı” gibi laflardan başka söyleyecek bir şeyleri yoksa, konuşmamalarını dilerdim. Hoş, Grönland ya da Yeni Zemlya’dan gelme, şu kadar metre yüksekliğinde, kalınlığında ve derinliğinde bir buzdağıyla karşılaşıp da bu koca yığını eriteceğim diye yüreğime bassaydım, duruma kötü denirdi elbet.

Ama mademki şimdilik geminin baş bodoslaması bu çapta bir buz yığınına çarpmadı, mademki boyuna “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” dediği halde, boyu, eni ve genişliği birkaç metre olmaktan çok uzaktır ve iyi ölçmüşsem, pekala kucaklanabilecek durumdadır, davranışımın neden “çılgınca” olduğunu daha anlamış değilim.

Demek ki ben kendi hesabıma “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” adlı buz parçasını bağrıma basmaktan başka çare bulamıyorum ve onu bu yoldan eritip yok etmeye çalışıyorsam kim ne diye bilir bu çabama?

Bilmem hangi fizik kitabında buzun erimez olduğunu okudular?

Bu kadar çok sayıda insanın işi fazla ciddiye aldıklarını görünce üzülesim geliyor ama kendimi üzüntüye kaptırıp yüreğimin gücünü de yitirmek istemiyorum. Tam tersine.

Canı isteyen üzülsün, ben bıktım üzüntüden. Çayırkuşu bahar günü ne kadar neşeliyse, o kadar neşeli olmak istiyorum. “Gene sevmek” şarkısından başka şarkı söylemek gelmiyor içimden. Sen bu “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” sözü üstünde durur muydun, Theo? Hayır, senden tam tersini umarım. Ama öyle adamlar var ki, onlar, “bilmeden” ve herhalde iyi niyetle, bağrıma bastığım buz parçasını söküp atmaya uğraşıyor ve ne yaptıklarının farkına varmadan, yanan aşkımın üstüne soğuk su atıyorlar.

Ama eminim ki kovalar dolusu su bile soğutmaz benim aşkımı; şimdilik öyle, old boy.

Ya bazı insanların şu imalarına ne dersin: hazırlanmam lazımmış, yakında benden daha iyi, daha zengin bir adamla nişanlandığını duyacakmışım, çok güzelleştiğinden birçok kısmetler çıkacakmış üstelik de “kardeşliği” aştığım zaman (sınırı nerde bunun?) bana karşı fazla bir duygu beslemiyormuş, ben de “bu arada” benim için daha hayırlı olabilecek bir fırsatı kaçırırsam yazık olurmuş!..

“Yalnız o, başkası olamaz” demesini bilmeyen adam aşkın ne olduğunu bilir mi? -Bana bütün bunları söylediklerinde yüreğim, gönlüm, zekâm, bütün benliğimle “yalnız o, başkası olamaz.” diye duydum içimde. Yalnız o, başkası olamaz dediğim zaman size “Bu sizinkisi zaaf, tutku, çılgınlık, dünyadan habersiz,” diyenler, üstelik da sakınmanızı, işleri tatlıya bağlamanızı salık verenler olur. Benden uzak olsun bu çeşit düşünceler!

Zaafım gücüm olsun, başkasına değil, ona bağımlı kalmak istiyorum, elimden gelse de bağımsız olmak istemem ondan.

Bir başkasını sevdi ya, kopamıyor o geçmişten ve yeni bir aşk düşüncesi ürkütüyor belki onu. Ama bir söz var, belki bilirsin: “İnsan sevmeli, sonra sevgisinden kopmalı ve yeni baştan sevmeli!”

“Sen de yeni baştan sev, sevdiğim, sevdiceğim sevgilim!”

Hep geçmişi düşündüğü, kendini büsbütün geçmişe verdiği besbelli. Ben de ne yapayım, duygularına saygım var, derin yası bana dokunuyor, sarsıyor beni ama onun belalı yanı da kaçmıyor gözümden.

Yüreğim yumuşayabilir ama kendim çelik gibi sağlam ve kararlı olmalıyım. Onda yeni bir şey uyandırmaya çalışmalıyım, eski sevgisi ortadan silinmese de, onun kadar yaşamayı hak eden yeni bir duygu yaratmalıyım.

İşte bu yüzdendir ki atıldım bu işe, başında hantal ve beceriksizdim ama sonra kararlıolarak: K. Sizi kendimi sevdiğim kadar seviyorum dedim. İşte o zaman da bana : Hiçbir zaman, hayır , hiçbir zaman, karşılığını verdi.

“Hayır, hiçbir zaman!” Ne denir buna? Ben “gene sevmelisin” dedim. Bakalım sonunda kim üstün gelecek. Tanrı bilir, ben sunu biliyorum ki “that l had better stick to my faith.”

Bu yaz o “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” sözünü duyunca, Allah’ım ne feciydi, sonsuzluğa dek cehennem cezasına çarpıldığımı sandım başlangıçta ve o anda sanki gerçekten yere fırlatılmış gibi oldum.

Ruhuma çöken o anlatılmaz sıkıntı arasında birdenbire karanlıkta doğan bir ışık gibi bir fikir parladı: vazgeçebilen vazgeçsin ama inanabilirsen inanmaya bak. O zaman vazgeçmiş bir insan olarak değil, inanan bir insan olarak doğruldum ve “yalnız o, başkası olamaz” düşüncesinde karar kıldım.

Ama diyeceksin ki, kandırabilirsen neyle yaşayacaksın? Yahut da elde edemeyeceksin onu- ama hayır, sen böyle bir şey söylemezsin. Seven yaşar, yaşayan çalışır, çalışan ekmeğini çıkarır.

Bunun içindir ki rahat ve güvenliyim işte: bu durum çalışmamı etkiliyor, çalışmam da gitgide sarıyor beni, başaracağımı anlıyorum da ondan. Olağanüstü bir şey yaratacağımdan değil, terine olağan bir şey yaratacağımı sezinliyorum, yani bir varlığı olan, faydalı olabilecek, sağlam, “tutarlı” bir eser. Var gücümüzle gerçeğe ermenin en kestirme yolu gerçek bir sevgidir bence. Gerçeğin içinde yaşayan yanlış bir yolda olabilir mi? Sanmam.

Ama neye benzetsem aşık olma durumunun yarattığın o kendine özgü duyguyu ve bilinci? İnsan hayatta gerçekten âşık oldu mu yeni bir kıta keşfetmiş gibi oluyor.

İşte bunun içindir ki senin de aşık olmanı diliyorum ama bunun için bir “aşk” bulmak gerek; bu aşkı bulmaya gelince, derim ki başka işlerde olduğu gibi aşkta da arayan bulur ve bulduğumuz gün kendimizi becerikli değil, mutlu saymalıyız.

ETTEN, 7 Eylül 1881

 

Ama aşk çok güçlü olduğu içindir ki, biz gençken (yani 17, 18, 20 yaşlarında) dümenimizi iyi kullanabilecek kadar güçlü olamayız çoğu zaman.

Bak bence tutkular gemimizin yelkenleridir.

20 yaşında olan biri duygusuna büsbütün kaptırır kendini, yelkenlerini fazla şişirir, gemisi su alır ve batar ya da çıkar.

Oysa direğine ihtiras yelkenini hisa edip de hayat denizinde kazasız belasız, batıp çıkmadan ilerleyen adam gider gider de bakar ki sonunda olmayacak durumla karşılaşır, o zaman da yelkenim bana yetmedi demek zorunda kalır, daha bir metre kare yelken edinmek için varımı yoğumu verirdim, der. Ama bulamaz aradığını ve umutsuzluk içindedir.

İşte o zaman başka bir güçten de faydalanabileceği aklına gelir; o güne dek hor gördüğü, sintinede saklı kalan başka bir yelkeni kullanmak aklına gelir. O yelken kurtarır onu.

“Aşk” yelkeni onu kurtaracaktır ama onu açmazsa, varamayacaktır ereğe.

ETTEN, 12 KASIM 1881"


* Theo'ya Mektuplar, Vincent Van Gogh, Remzi Kitabevi, 2017