Toplumsal-Tarihsel gerçek göstermiştir
ki toplumlar, esas itibariyle, çıkarları birbirleriyle uzlaşmaz ve
uyuşturulamaz olan iki farklı toplumsal sınıftan oluşmuştur. Belli bir üretim tarzının sonucu olan “Sömüren-sömürülen,
ezen-ezilen” diye ifade edilen bu sınıflar tarih boyunca farklı biçimler ve
adlar almışlardır. Bu sınıfların modern zamanlarda aldığı biçim, sermaye
egemenliğini temsil eden “patron sınıfı”
ile, yaşamak için emek-gücü’nü piyasada satmak zorunda kalan “işçi
sınıfı”dır.
Günümüzde, yani milli devletler ve kapitalizmin emperyalist (tekelci sermaye egemenliği ve militarizm) çağında, hakiki egemen sınıf, küresel güç(ler) denilen ve karakterinde militarizm bulunan sınır-tanımayan-egemen sermeye sınıfı dır.Yani; egemenliğini ve ideolojisini dünyanın dört bir yanına yaymak isteyen insanlık düşmanı sınıf…Her yerin ve her şeyin ondan sorulduğu biricik bencil sınıf.. İstediği gibi üret(tir)en-paylaştıran-dağıtan-tükettiren anarşist bir sınıf.. İşte bu özel sınıf, günümüzde, en iyi biçimde Amerikan Emperyalizmde ve Amerikan emperyalizmi ile temsil edilmektedir. Dolayısıyla; ABD Emperyalizmine karşı yapılan mücadele ve savaş, ister istemez, bir sınıf mücadelesi ve savaşı anlamına gelecektir.
Günümüzde, yani milli devletler ve kapitalizmin emperyalist (tekelci sermaye egemenliği ve militarizm) çağında, hakiki egemen sınıf, küresel güç(ler) denilen ve karakterinde militarizm bulunan sınır-tanımayan-egemen sermeye sınıfı dır.Yani; egemenliğini ve ideolojisini dünyanın dört bir yanına yaymak isteyen insanlık düşmanı sınıf…Her yerin ve her şeyin ondan sorulduğu biricik bencil sınıf.. İstediği gibi üret(tir)en-paylaştıran-dağıtan-tükettiren anarşist bir sınıf.. İşte bu özel sınıf, günümüzde, en iyi biçimde Amerikan Emperyalizmde ve Amerikan emperyalizmi ile temsil edilmektedir. Dolayısıyla; ABD Emperyalizmine karşı yapılan mücadele ve savaş, ister istemez, bir sınıf mücadelesi ve savaşı anlamına gelecektir.
Dünya çapındaki bu egemen ve baskıcı-zorba-ezen sınıf, kendi egemenliğini mutlaklaştırmak için kendi özel sınıfsal dünyasını herkesin dünyası yapmak
ister.Ve bunun için, toplumsal ve tarihsel olarak üretilmiş olan felsefi, hukuki,
dini, siyasi, etik, askeri, edebi, bilimsel, sanatsal… ne varsa onların hepsini
kendisine araç ve alet yapmak ister. İşte
Fethullah Gülen Hizmet(!) Hareketi
bu bağlamda Amerikan emperyalizminin
hizmetinde, TEKELCİ (küresel) egemen sınıfın
bir aleti ve aracı’ dır.
Zaten Fethullah Gülen’in bizatihi
kendisi de, bu gerçeği saklamamış; ve
gönüllü olarak ABD emperyalizminin hizmetinde
birer alet ve araç olduğunu dile getirmekte bir beis görmemiştir:
"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde
hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon
adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, Amerika ile
çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." ( Nevval Sevindi, Fethullah Gülen ile New
York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, İstanbul, Aralık 1997, s.39. )
"Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda
edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hâlâ
bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun
zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul
edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı
" (Nevval Sevindi, Fethullah
Gülen ile New York Sohbeti, Sabah Kitapları, 4. basım, İstanbul, Aralık 1997,
s.39. )
Peki, nasıl oluyor da Tekelci
Sermaye güçlerinin memurları( Beyaz Saray-CİA-MOSSAD-MI 6), asyadan afrikaya, avrupadan latin amerikaya dünyanın dört bucağında okulları olan ve milyarlarca dolarlık servete hükmeden ilk okul mezunu olan bir vaizi, Fethullah Gülen'i, alet ve araç yapmaya değer görüyor?
Çünkü; emperyalizm için Fehhullah
Gülen, elverişli bir cevher; karlı bir mal ve
kullanışlı bir maşa. 1945’lerden sonra başlayan Amerikancı-Nato’cu gerici-dinci
siyasetler dini siyasete alet edince,
tarikat ve cemaatlerde ilerlemeler oldu. Bu elverişli ortamda, özellikle de 1970’lerden sonra ve 1980’deki Amerikancı darbeden
sonra, istisnasız, tüm T.C Hükümetleri, Fethullahçı Hareketin şu ya da bu
biçimde büyümesine hizmet etti. Bu süreçte, emperyalizmin memurlarınca, Fethullah Gülen’nin
karşı-devrimci bir cevher olduğu iyice anlaşıldı. Ve ABD adamakıllı onu işlemeye
koyuldu ve himayesine aldı.
ABD ve AB emperyalizminin milli devletleri yıkma ve
Türkiye’yi Atatürksüzleştirme projesine uygun olarak Tayyip Erdoğan ve AKP, 2002 yılında iktidar yapıldı. Daha sonra; Amerikan emperyalizminin himayesindeki Tayyip
Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı ile de taltif edildi. İşte bu süreçte; Fethullah Gülen Tayyip Erdoğan ile iş
ortaklığı yaparak anasayal kurumlardaki kadrolaşmasını hem hızlandırdı hem de
arttırdı. Ancak, zamanla, Tayyip Erdoğan’ın, görece, Emperyalizmin çıkarlarıyla
yer yer çatışmasıyla da, Tayyip Erdoğan’ı ve tüm anti-Amerikancı
muhalifleri tasfiye etmek üzere, Fethullah
Gülen’e Türkiye’yi yıkma projesinde
“esas oğlan” ve “bizim çoçuklar(our boys)” rolü verildi.
Zaten 40 yıldır devletin tüm
anayasal kurumlarına sabırla ve sinsice sızarak yuvalanan Fetullah Gülen,
müritlerine bir “şah damarı”ndan daha yakın olan bir “mehdi”
olarak, bu kutsal role hazırlanmaktaydı. Amerika’nın “Our Fethullah’s Boys’u,
yani; “bizim” Fethullah’ın Çocukları, “o kutsal gün” gelip çattığında, Amerikan
İslamı(!) nı hayata geçirmek için kendi öz evlatlarına, kardeşlerine, yani
bağrından çıkıp geldiği Türkiye Halkı’na, Türk Milleti’ne mermi ve bomba yağdırmakta tereddüt
etmedi.
Ne diyordu Fethullah Gülen o ünlü
tiradında:
“ Adliyede, mülkiyede mevcut olanlar mevcudiyetlerini koruyamazlarsa
arkadan gelenlerin mevcudiyetini koruyamayız. Bir taraftan kanun ve
kuralları; bir taraftan da kanun ve kural adamı olmak imajını kullanmalıyız.
Yani sizi gören, bunlar kurallara harfiyen riayet ediyor demeli. Ta ilerilere
gitmeli; can damarları içinde dolaşmalıyız. Cepheleri öğrenmeleri lazım.
arkadaşlarımız, hukuk sistemini, didik didik etmeliler. Sistemin püf
noktalarını bilmeleri lazım..Biz de, çalışıp; onları istifade edecekleri
mevkilere getirmeliyiz. Dikkatli olmalıyız. Erken harekete geçersek tepemize
binerler. Durmadan hazırlanmalıyız. Zamanı gelince, uygun boşluk bulunca,
maratona geçeriz. Devlet memuru arkadaşlarımız kahramanlık yapamazlar. Erken
vuruş yaparlarsa dünya başlarını ezer.
Bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğimiz ana kadar
her adım erken sayılır."
15 TEMMUZ’ da, Amerikan emperyalizmine “hizmet”
hareketinin ve Süper-Nato’ nun o “nurlu” çocuğu’nun
“erken adımı” bastırıldı ve cinnet geçiren Fethullahçı üniformalı
hainler ezildi. Fethullah Gülen’in o ılımlı-İslam
” bed ve gud(good)” duaları darbe girişiminin başarılı olmasına kar etmedi! Halk ve
vatan düşmanı Fethullah Gülen’in bir dönemler her kesin kafasında bir hale gibi
taşımaya can attığı o “CİA nuru”, kuvva-yı milliye ruhuyla söndürüldü. CİA
istasyon şeflerinin kefil olduğu Hoca Efendi'nin ne hocalığı kaldı ne efendiliği; Emperyalizm borsasındaki 40 yıllık değeri, bir gecede, tepetaklak oldu. Tabi; Amerikan büyük elçilerinin ön
ayak olduğu o ödül törenlerindeki "Ulusal uzlaşma, hoşgörü ve
diyalog" şükran plaketlerine
alacak başbakanlar da kalmadı ortalıkta. Yıllardır, kendini "Kainat İmamı" sanan bu Meczup'un yanında, yakınında, arkasında bulananlar bir gecede hidayete ererek ve günah çıkarırcasına, "meğer yanlış yapmışız; kandırılmışız; ahmakmışız..pişmanız" demeye başladılar. Ve artık; 141 ülkedeki CİA ajanı yetiştiren Gülen Okulları'nın kapatılması için çanlar çalmaya başlamıştı.
Peki; FETÖ'nün 15 Temmuz'daki Amerikancı kanlı darbe girişimi sırasında o zifiri karanlık“CİA NURU” nun
söndürülmesinde kimler rol almıştı?
Sokağa çıkanların, ölenlerin ve yaralananların toplumsal
profiline ve siyasi kimliğine nesnel bir gözle bakacak olursak:
1-Fethullah’a ve Amerika’ya
teslim olmayan/olmamış ve TSK ve
Güvenlik birimlerindeki yurtsever,
kahraman, namuslu, mert cesur, kuvva-yı milliye ruhlu asker ve polisler.. 2- Liderlerinin TV'deki çağrısıyla sokaklara dökülerek, Türk
bayraklarıyla, mermi yağdıran darbecilerin üstüne yürüyen; tankları zapt eden; şehit olmaya hazır, işçi, esnaf, emekli.. gibi sıradan vatansever insanlar 3- “Ya Allah
bismillah Allahu Ekber” sloğanı atan, Rabia, bozkurt ve Erbakancı başparmak işareti
yapan muhafazakar, milliyetçi çevreler 4- Ve kısmen Atatürkçü ve demokratik güçler …5- Bir de, bombalanan Millet Meclisine sahip çıkan
parlamenterler.
Peki nerde(ydi) diğer
millet!?
Cumhuriyetçi, Sosyalist, demokratik
sol güçleri sokaklarda göremedik; sloganlarını duyamadık. Atatürk posterleriyle
Cumhuriyetine sahip çıkan laikler, demokratlar
nerdeydi? Genel Kurmay karargahının koridorları “allahu ekber”
sesleriyle inlerken Atatürk devrimlerinin
yılmaz bekçileri nerdeydi? Dolayısıyla;
15 Temmuz’da bastırılan ve ezilen Amerikancı-Fethulahçı darbe girişiminin kazançları, kanıyla, canıyla bedel ödeyen insanların
mensubu olduğu AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’ın hanesine yazıldı.
15 Temmuz darbe girişimiyle
ilgili bir diğer husus da, YANKİ Emperyalizmi açısından tezgahlanan bu Darbe
Girişimi'nin , başarıya ulaşıp ulaşamaması bakımından “ikili”olarak kurgulanmış olabileceğiydi.. Eğer darbe
girişimi başarılı olsaydı, Yankee emperyalizmi, Türkiye’yi parçalama ve Türk Milleti’ni
yok etme senaryosuna uygun olarak malum adımlarını atmaya devam edecekti. Yok
eğer; şimdi olduğu gibi, Darbe girişimi başarısız olma durumunda da yine
kendilerinin kazançlı çıkacaklarını hesaplamışlardı. Çünkü; TSK
mensuplarının birbirlerini ve güvenlik
güçlerini öldürdüğü; halkına ateş
açtığı; tanklarla insanları ezdiği; savaş uçakları ve helikopterler ile meclisi
ve bazı kurumları bombaladığı; suikast
timleri oluşturduğu bir TSK’dan artık halkına hayır gelmezdi; ve halkına her türlü ihanet beklenebilirdi.
Dahası; AKP İktidarı ve Fethullah ortaklığı ile
kotarılan Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Poyrazköy… gibi uydurma, sahte davalarla
zaten gücü ve yetenekleri zayıflatılan;
morali ve disiplini bozulan TSK,
bu kez, Fethullahçı Darbe girişimi sayesinde, halkın gözünde iyice güvenilmez; darmadağın bir hale gelmiş
olacaktı; ve böyle bir Türkiye iç savaşa elverişli hale ve parçalanmanın eşiğine getirilmiş olacaktı. Bu da, emperyalizm açısından, Türkiye'nin içten çökertilmesi ve savaşmadan teslim alınması demekti.
Demek ki EMPERYALİZM,
siyasetlerini, her durumda karlı-kazançlı olacak şekilde
düzenliyordu. Şu son Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini
ve yapılan propagandaları hatırlayın. Kimi seçseniz emperyalizmin işine
yarıyordu. Yani; bir şekilde sizi
seçeneksiz bırakıyorlar; ve siz de gerçek siyasi eğilimlerinizi yansıtamıyor;
kendinizi istediğiniz birine temsil ettiremiyordunuz. ABD emperyalizminin asimetrik (savaş)
siyasetlerine ve oyunlarına her halükarda alet olmaktan kurtulamıyorduk.
Buraya kadar anlatılanlardan Fethullah
Gülen’in nereye/kime hizmet ettiği; sınıf mücadelesinin neresinde olduğu anlatılmış
oldu. Peki; biz bu sınıf mücadelesinin neresindeyiz? Bir tenezzüh teknesindeki
insanlar gibi Tarih'in oluşumuna, toplumun biçimlendirilmesine seyirci mi kalacağız ??
Elbette Hayır!!
Bağımsızlıkçı-Halkçı-Devrimci önder Mustafa
Kemal Atatürk gibi, her araçtan, yalnız ve ancak, Türkiye’nin birliğini-bütünlüğünü
sağlamlaştırmak; ve Türkiye Halkının refahı ve mutluluğunu sağlamak
bakımından yararlanmak zorundayız. Atatürk, İstiklal
Savaşı koşullarında emperyalizm ile boğuşurken ayni zamanda bir sınıf
mücadelesi de veriyordu. Yazımın başında
da ifade ettiğim gibi emperyalizm, kapitalist üretim tarzının egemen olduğu bir
dünyada, bir bakıma, bir sınıfın,
tekelci sermaye sınıfının örgütlü amaçlı faaliyetlerinin sonucudur. İşte;
Mustafa Kemal, İngiliz-Fransız-Rus emperyalizmine
karşı savaşırken ayni zamanda ezilen ve mazlum halkların-sınıfların yanında sınıf
mücadelesi de vermekteydi. Emperyalizm derken, sadece dışımızda olan, dışardaki bir güç anlaşılmasın; Emperyalizm, ayni zamanda yurt içindeki iş birlikçi sosyal sınıf zümrelerini ve içimizdeki hainleri de kapsar. Emperyalizm, işbirlikçi-siz olmaz zaten!
Günümüzde, görevimiz, F-tipi askerler değil Mustafa
Kemal Tipi askerler yetiştirmek; ve İstiklal
savaşı koşullarında savaşan ve bu savaş sonucunda TC Devletini kuran Atatürk(Gardroptaki
Atatürk’e değil!)’e sahip çıkmak olmalıdır. Maazallah, Atatürksüz kalırsak
dağılmak durumunda kalırız ve Türkiyemiz elimizden gider. O yüzden; tüm
anayasal kurumlarımızı Atatürk’ün bağımsızlıkçı-halkçı-devrimci bir anlayışıyla
yeniden düzenlemek zorundayız. Fethullah Gülenlerin Askeri Şuralara başkanlık
ettiği; dinimizin Türkiye’yi yıkmak ve ABD emperyalizmine hizmet etmek amacıyla
kullanıldığı dönemlerden geliyoruz ve
Dört bir yanımız emperyalizmin puşt zulası. Öyleyse; şu günlerde sarılacağımız ve birleşeceğimiz
yegane gerçek ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİ VE BAĞIMSIZLIKÇILIĞIDIR.
Emperyalizmin yörüngesinden çıkmak ve onun bir uydusu olarak
yaşamak istemiyorsak; ve emperyalizmin hizmetindeki Fethullahçı ajanların
maskelerini düşürmek istiyorsak, öncelikle
yapılması gereken şey, hangi görüşten
olursak olalım, kuvva-yı milliye ruhuyla anti- emperyalist mücadeleye katılmak ve
bağımsız Türkiye ortak paydasında birleşmek olmalıdır. Ezilen ve sömürülen sınıfın
ve halkımızın özlenen günlerinin
gelmesi bu mücadelenen başarısına bağlıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder