Genel olarak kapitalist toplumda yaşıyoruz. Yani; balıklar
nasıl suda yaşıyorsa, bizler de kapitalist üretim ilişkilerinin ve tarzının
egemen olduğu toplumda yaşıyoruz. Toplum
çeşidimiz belli: Kapitalist toplum. Toplumun
yaşaması, yeniden üretilmesi de, işte bu egemen kapitalist üretim tarzına bağlı.
Peki ama; kapitalizm ne? Kapitalist
üretim tarzı ne?
Kapitalist üretim tarzı,
genelleştirilmiş bir “meta üretimi” sistemidir. Meta üretimi sisteminde bütün
ürünler, üretici ve tüketicilerin
önceden belirlenmiş ihtiyaçlarını karşılamak için ve insanların doğrudan kullanımını düşünerek değil, sırf, pazarda mübadele amacıyla üretilirler. Meta üretimi sisteminde neyin, ne kadar, nerede, nasıl üretileceği önceden belirlenmiş toplumsal planlara, toplumsal adetlere göre olmaz. Meta üretimi sisteminde insanın emek-gücü’nün kendisi
de dahil olmak üzere emek sürecinin
bütün unsurları (hammadde, üretim araçları, aletler ve sermaye) meta(mal)’ya dönüşmüştür.Yani insanın üretken
ve yaratıcı faaliyeti ve ürünü “mal”
biçimini almıştır. Kapitalizm, kapitalist üretim tarzı, böyle bir şey işte.
Soralım o zaman: Bu iyi bir şey midir? İnsanın
çalışma kapasitesinin, emek harcama potansiyelinin, ürünün ve toplumsal ilişkilerinin “mal” biçimini alması, alım-satımın konusu
olması, insanlık ve geleceğimiz için iyi bir şey midir?
Eskiden köleler vardı, toptan
satılır ve benlikleri sahiplerince ipotek altına alınır, köle yapılırlardı.
Şimdi de, modern zamanlarda yani, bu kez, elinde hammaddesi ve üretim araçları-aletleri
olan bir takım insanlar, üretim yapmak için, çalışma kapasitesi ve emek-gücü
sahibi olan insanları belli bir işte çalıştırmak üzere belli bir ücret karşılığında satın alarak onları ücretli-köle yapmakta; ve toplumu, çıkarları birbirine zıt iki ayrı sınıfa bölmekte. Demek ki biz yaşadığımız
toplumda, yani meta üretimi toplumunda, bir çok (çeşitli) şey üretmek suretiyle toplumsal hayatı(mızı)
yeniden üretirken ayni zamanda ve esas
olarak “mal” biçimi almış insanlar, sınıf ilişkileri ve ürün de üretmiş/yaratmış oluyoruz.
Oysa sorsak kendimize, kimse
kendine “mal(meta)” olmayı reva görmez. Mal-adam, mal-kadın, mal-çocuk,
mal-insan, mal-işçi, mal patron... tabirlerini kim kendine yakıştırır? Ama "mal" olmuş toplumda,
mal-toplum’da yaşarsak başka ne olmayı
bekleyebiliriz ki? Kirli ve zehirli sularda yaşayan deniz canlıları gibi acaba
hangimiz bu mal-toplumunda kendi gerçek
canlılığımızı ve kişisel
özelliklerimizi, yeteneğimizi
gösterebiliriz ki? “Şey” değil; birer kişi, özgür bireyler, olabiliriz ki?
İşte bu insanın insanlığını yok
eden; ve toplumu ücretli emekçiler ve sermayedar patronlar diye sınıflara bölen kötü kalpli kapitalizm, kapitalist
üretim tarzı, yani genelleştirilmiş meta(mal) üretimi, zamanla ve kendi dinamikleriyle, tekelci bir
karakter kazanarak, dev tekelleri doğurmuş ve tekelci dev şirketler sayesinde
koluna militarizmi ve savaşları da alarak
dünyaya egemen olmak istemiş, ve günümüze kadar gelmiştir. İşte bu
tekelci sermayenin, tekelci dev şirketlerin, dünyayı paylaşma ve sömürme
biçimine ve karakterine emperyalizm diyoruz.
Emperyalizm, militarizmsiz ve
savaşsız var olamaz.. Emperyalizm,
emperyalist devletler arasında açık-gizli işbirliği öngörür; ittifaklar kurar.
Emperyalizm, her araçtan, yalnız ve ancak, emperyalizm olarak kalabilmesi bakımından ilgilenir, yararlanır. Bu
uğurda ne gerekiyorsa, ne yararlıysa onu yapar. Ve Dünya çapında karşı-devrimi
örgütler. NATO, bu bakımdan emperyalist
devletler için iyi bir enstrüman ve
savaş makinesidir.
Günümüzde batı emperyalizmini
temsil eden devletler denince başında Amerika Birleşik Devletleri gelir.
İngiltere, Fransa, Almanya, kimi orta ölçekte Avrupa ülkeleri, Kanada ve
Japonya…gibi devletlerde de emperyalist
ABD’yi takip eder. Eğer böylesine emperyalizmin var olduğu bir dünyada
yaşıyorsanız, emperyalist devletlerin dışında kalan devletler de kendi güvenliklerini ve kalıcılıklarını
korumak ve savunmak durumunda kalırlar.
Şangay İşbirliği Örgütü, ŞİÖ, işte
böylesi nesnel bir ihtiyacın sonucunda
doğmuştur. Emperyalizmin kolektif saldırısı ve hegemonya arzusu karşısında bağımsızlıklarını ve milli
egemenliklerini korumak ve savunmak isteyen beş ülke(Çin Halk
Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan) 26 Nisan 1996’da Şanghay’da bir araya gelerek NATO ve Atlantik sistemine
karşı kendi kolektif savunma
sistemlerini ve araçlarını yarattılar. Daha sonra Özbekistan da onlara katıldı.
Bu ülkeler, ŞİÖ’yü, emperyalist emelleri için değil; üye ülkelerin milli çıkarları ve milli
güvenlikleri için kurmuşlardı. Her ülke bir diğerinin haklarını,
milli menfaatlerini gözetmeyi esas olarak kabul etmişti.
Hindistan, Pakistan, İran,
Afganistan, Beyaz Rusya ve Moğolistan’dan oluşan altı devlet de gözlemci
statüsündeydi. Bir de, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Sri
Lanka’ dan oluşan diyalog partneri ülkeler vardı.
Şimdi gelelim niçin ŞİÖ’den
yana oluşuma :
1-
ŞİÖ, emperyalist bir organizasyon değildir.
2-
ŞİÖ, Emperyalizm çağında, milli devletlerin çıkarlarını
ve milli egemenlik haklarını savunur ve esas alır.
3-
Türkiye’yi bölmek-parçalamak-yutmak isteyen Batı
emperyalizmi karşısında ŞİÖ Türkiye’ye dost eli uzatmaktadır.
4-
Türkiye’nin mili çıkarları ve kalkınması için Batı emperyalizmi yörüngesinden kurtulmak
zorundadır. ŞİÖ bu iş için iyi bir imkan ve fırsattır.
5- ŞİÖ, Emperyalizmin milli devletleri parçalama, bölme
araçları olan her türlü etnik, mezhepsel, dini bölücülüye-gericiliğe; ve Soros’cu turuncu devrimlere karşıdır.
6-
Dünya ekonomisin merkezi ve ağırlığı Asya’ya kaymıştır.
Dünya ekonomisinin büyümesine Çin Halk Cumhuriyeti’nin katkısı %39’dur.
Hindistan’ın ise %16. Japonya ve diğer Asya ülkelerini de sayarsanız Asya dünya
üretiminin cazibe merkezi ve lokomotifi
olmuştur. Buna mukabil Atlantik sistemi ise sadece kriz üretiyor ve küçülüyor.
Amerikanın dünya ekonomisine katkısı %10, Avrupa’nın ise %5’in altında.
7-
Dünyanın enerji kaynakları Asya’dadır.Ve gelecek
Asya’dadır.
8- Mustafa Kemal Atatürk 1 Aralık 1921’de Meclis konuşmasında şöyle demişti:
“Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve
çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla her birimizin hakkı vardır. Selahiyeti
vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arkası üstü yatmak
ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz
içerisinde yeri yoktur. Hakkı yoktur. İnsan ancak çalışmakla insan olur. Bizi
mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i
milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği
takip eden insanlarız.”
9- Bizler eğer Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürüyen bir Türkiye istiyorsak “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizmin bir
aracı ve organı olan NATO’dan derhal
ayrılıp; ŞİÖ’ye dahil olmamız gerekir.
10- İşte; insanı her yerde bir mal(meta), “şey”,”eşya”
derekesine düşüren Kapitalizm’i ve onun tekelci dölü emperyalizmi devrimci
inkara uğratma mücadelesinde, ŞİÖ, bir uğrak, bir moment olduğu için, ŞİÖ’den
yanayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder