10 Ağustos 2016 Çarşamba

AYDIN MI DENİR ŞİMDİ ONA?




“ne zaman diye sorma, ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”


3 Ağustos 2016  tarihli Aydınlık Gazetesi Kültür Sanat sayfasında  Şevki Akman. “Kim işlerse fikir suçu olur ?” başlıklı bir yazı kaleme almış. Yazıda, Sanatçılar Girişimi’nin  yazar-şair ve Zaman gazetesi eski yazarlarından Hilmi Yavuz hakkında darbe girişimi soruşturması kapsamında çıkarılan gözaltı kararına ilişkin yetkilileri “sağ duyuya” çağıran bir açıklamasına( bkz: http://t24.com.tr/haber/edebiyatcilardan-hilmi-yavuza-destek-sairlik-suc-degildir,352195) yer verildikten sonra, Şevki Akman “sol-duyuda” kalarak  “eşeği değil semeri dövenler”e duyurmak için Adnan Bingöl’ün konuya ilişkin 30 Temmuz tarihli yanıtından bir kesite  yer vermiş:  


“Bu (sanatçılar girişimi ve PEN) yazarlarının her biri, Marx’ı yutmuş olmakla övünür. Oysa Marx’a göre, fikirler maddi kuvvete dönüştükleri anda birbirine karşı savaş kazanmak üzre her türlü silahı kullanır yada bizatihi silahın kendisi olur. Emperyalizm, ülkemizi FETÖ ile işgale kalktığı açık değil mi? Elbette intikamcı değiliz. Ünlü sanatçılar yargıdan azade mi olacak? (Ezra) Pound gibi bir şair, (Knut) Hamsun gibi bir romancı  faşizmin insanlık suçlarına ortak olduklarında yargılanmadı mı? Faşizmi şu bu savununca suç oluyor da sanatçı savununca fikir mi oluyor?”


Şevki Akman sözü daha sonra, Ahmet Yıldız’ın  ODA TV’deki yazısında (http://odatv.com/hilmi-yavuza-acik-mektup-3007161200.html) Hilmi Yavuz için söylemiş olduğu “Türk Aydının Makus Talihisiniz” sözlerine  getirdikten sonra, tartışmaya katılan Seyyit Nezir’in  sözlerine yer vermiş.


Nezir’in sözleri şöyle:  “ Sevgili Ahmet Yıldız, Hilmi Yavuz üzerine çok esaslı bir yazı yazdığını söylediler, merakla okudum. Ne ki, Türk aydınına Hilmi Yavuz üzerinden “makus talih” nitelemesini yakıştırmak çok yanlış. Düpedüz haksızlık.. Darbeler talih değildir ki fire olarak görülen kimi döneklikler makus talihe işaret etsin. Dahası, bu kez darbe başarısız olduğuna göre, darbedarlık tarihi yenilmiştir; bu niye terslik olsun ki? Son olarak, Hilmi Yavuz’un şansı yaver gitmediyse, bunda niye Türk aydını için bir terslik ve kötülük olsun! Bu tür yanılsamaları ve duraksamaları terk etmeliyiz artık!  Hilmi Yavuz kendi yazgısını  ve Türkiye’yi hafifsiyorsa biz niye hayıflanalım ve onun yanılsamasını niye Türk aydınına mal edelim ?! Gerçek şu ki, Türk yazarı ve aydını için aydınlık talihi Nazım Hikmet örneklemiş; Aziz Nesin ve sonrakiler bayrak yarışına girmiştir. Yazıda başka garipliklere değinmeye gerek duymuyorum. Doğrusu; seni de,  yazını okumamı  övgüyle önerenleri de anlamakta sıkıntı çekiyorum.”


“ne zaman diye sorma, ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”


Hilmi Yavuz’dan aklımda kalanlar; ve bir zaman dilime pelesenk ettiğim sadece, “Bedreddin” adlı şiirinde geçen bu dizeler..Bir de ortalıkta dolaşan ve  bir yerlerde okuduğum (http://www.hurriyet.com.tr/hilmi-yavuzu-gazeteye-alsaydik-dinozor-demezdi-39151131)  lakırdılar: Güya;  Hilmi Yavuz’un Cumhuriyet Gazetesinde köşe yazarı olmak iştemiş de.. verilecek parayı az bulmuş da.. o yüzden Zaman gazetesine gitmiş de… Ben bunlardan geçtim,  ama bir “aydın” kimliği olduğu iddia edilen Hilmi Yavuz’la meselem var.


Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, toplum içinde ve toplum sayesinde yaşayan  insanların, kendi yaşamlarını ortaya koyuş biçimlerinden ayrı olarak, kendi başların (as such), bağımsız   bir hayatları/varlıkları, kimlikleri/kişilikleri  yoktur/olamaz. İnsanların varlığı, onların gerçek yaşam süreçleridir.  İnsanların kim oldukları,  hangi koşullarda neyi nasıl ve niçin ürettikleriyle çakışır. Toplumdaki her bir insan varlığı, yani birey,  her kim/ne iseler; ve hangi kişiliğe/özelliğe  sahipseler, bunlar ancak her seferinde o kişisellik ve özellikler yeniden üretildiği için ve sürece öyledir. Ve bu bireyler bundan dolayı belirli bir kimlik/kişilik edinirler. Şiir de, içinde insani faaliyetlerin fışkırdığı toplumdan ayrı düşünülemez.


Peki Hilmi Yavuz’un kim?   Hani şu Ahmet Yıldızın, Oda Tv’de yayınlamış olduğu “Hilmi Yavuz’a Açık Mektup” yazısında belirtmiş olduğu Hilmi yavuz’dan bahsediyorum:

 “Amerikan emperyalizmine, hatta "Batı" emperyalizmine Mahir Çayan kadar bilinçli düşman olan; Ama dünyanın en çirkin, en alçak Amerikancı darbesinin soruşturmasında "şüpheli şahıs" olması, gelecek kuşaklara  açıklanmasında zorluk çekilen;  acımasız "Haşhaşi" fedailerine taş çıkartacak denli meczup, yanlış çağda yaşayan bir ortaçağ "Hoca efendi"sinin çevresinde, yakınında bulunan; onun yayın organında  yazı yazan;  ve  2 milyon basılıp bedava dağıtılan, bu suyun kaynağı nereden sorusuna yanıt ver(e)meyen  bir  gazete müsveddesinde bir Türk aydını(!)* olarak ısrarla yazı yazan Hilmi Yavuz.


Hilmi Yavuz, bir zamanlar ilerici, devrimci, marksist..sucu, bucu.. olabilir.. Ama bizi ilgilendiren, “bakalım hala öyle kalabilmiş mi?” kısmı. Öyle anlaşılıyor ki Hilmi Yavuz ömrünün belli bir bölümünden sonra, ZAMAN gazetesi(!)’nde köşe kapınca   karşı-devrim saflarında yer almaya başlamış. Çünkü; Zaman gazetesinin misyonu belli. Arkasındaki güç belli. Bunlar,  karşı-devrimci ve Amerikancı gerici güçlerin yayın organı.  Patronları,  milli devlet, İslamiyet  ve emek düşmanı tekelci sermaye güçlerinin kuklası ve uşağı olan bir emekli Vaiz. Adam müslümanım diyor, hayatında bir kez olsun Hacca gitmemiş. Tam bir din simsarı ve dalavereci. En azından aklı başında olan  biri şu soruyu sorar. Yahu bir emekli vaiz nasıl oluyor da milyarlarca dolarlık bir serveti kontrol edebiliyor; ve kendi başına 168 ülkede iki binden fazla okul açabiliyor !? Bunların dinle-minle alakası yok; bunlar, düpedüz  ve tastamam siyaset yapıyorlar; hem de  emperyalizmin emrinde olan  bir kuklanın siyaseti.. Bir de gönül adamı olduğu söyleniyor, gönül adamının  hiç parayla pulla; malla-mülkle; bu kadar servetle   işi olabilir mi? Dedim ya ; Adam tam bir sahtekar; din bezirganı!


Pablo Neruda’dan şiir çevirileri yapan; üniversitelerde ders veren  birisi bunları bilmiyor olabilir mi!? Hem sonra bir adam kendine Marxistim diyorsa Marx gibi yapması gerekmez mi? Yani, “yazar, yaşayabilmek, yazı yazabilmek için para kazanmalıdır. Ama para kazanmak için yaşamaya ve yazı yazmaya  kalkmamalıdır.”  Hangi saikle olursa olsun bütün bunları yapan biri, hala aydın nitemini hak etmiş olabilir mi? Hele Türk Aydını nitemini.. Aydın olma vasfını çoktan yitirmiş birisi nasıl olur da Türk Aydını nitemine hala layık görülür!?  


Aydın olmak bir durum değil ki “mutlak-aydın” olsun. Aydın olmak,  bir süreç meselesidir. Bireysel yetenek-kapasite ve birikimlerinle toplumsal ihtiyaçlara cevap verebildiğin için/sürece “aydın” olursun, toplumu aydınlatırsın. Her aydının belirli bir dünya görüşü ve ideolojisi olur. İdeolojiler ve dünya görüşleri ise sınıfsal konumlanışa göredir. Sermaye özgü değerleri ve sistemi savunuyorsan ona göre sermayenin aydını olursun. İşci-emekçi sınıfına  göre/için bir dünya ve toplum düzeni savunuyorsan da  işci sınıfının aydını olursun. Bunun dışında, saf, kendi başına bir aydın kategorisi yoktur/olamaz. Kendine Aydınım diyen  bu konuda berrak ve kararlın olmalıdır; utangaçlığı ve tereddütte düşmemelidir!


Türkiye her bakımdan emperyalizme bağımlı kılınmış bir ülkedir. Bizim gibi ülkelerde Aydının görevi, her şeyden evvel, iktisadımızı, siyasetimizi, kültürümüzü ve demokrasimizi emperyalizme bağımlılıktan  kurtarmak olmalıdır. Bu bakımdan ve bu yönüyle Hilmi Yavuz’un artık, Türk aydınını temsil hakkı kalmamıştır. O bir zamanlar aydın olmuş olabilir ama Zaman gazetesi sürecinde ve sonrasında bu vasfını yitirmiştir..


İnsanlığın görklü ve sönmez meşalesi MARX diyor ki: “ Kişiler sırf ve ancak  kendilerinde ekonomik kategoriler kişilik kazandıkları, kendileri belirli sınıf ilişkilerini ve sınıf çıkarlarının taşıyıcıları olduğu için/sürece  söz konusu olurlar.”


Hayatını ortaya koyuş biçimi olarak Hilmi Yavuz, Zaman Gazetesi(!)nde  yazmakla, zaten, hangi kimlik ve kişilikte nasıl  “söz konusu” olması gerektiğine kendince karar vermiştir. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen; emperyalist egemenlik-bağımsızlık cephesinde safını seçmiştir. O yüzden; tercihini karşı-devrim saflarında yapmış Hilmi Yavuz’un  artık  aydınlığı mı kalmıştır ki “Türk Aydınının makus talihi”  olsun!


Son olarak, en verimli yaşında İspanya iç savaşında hayatını kaybeden marxist düşünce ve eylem adamı şair ve yazar Christopher Caudwell sözlerine yer vermek isterim: “Şiir, dibe çökmüş toplumsal tarihtir, insanın doğayla savaşımının çoşkusal alınteridir.” Umarım Hilmi Yavuz, ömrünün geri kalan günlerinde “o coşkusal alınteri”ne eskiden olduğu gibi yeniden sahip çıkar.

*Parantez içi ünlem bana ait.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder