“ne zaman diye sorma,
ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”
3 Ağustos 2016
tarihli Aydınlık Gazetesi Kültür Sanat sayfasında Şevki Akman. “Kim işlerse fikir suçu olur ?” başlıklı bir yazı kaleme almış. Yazıda,
Sanatçılar Girişimi’nin yazar-şair ve
Zaman gazetesi eski yazarlarından Hilmi
Yavuz hakkında darbe girişimi soruşturması kapsamında çıkarılan gözaltı
kararına ilişkin yetkilileri “sağ duyuya” çağıran bir açıklamasına( bkz: http://t24.com.tr/haber/edebiyatcilardan-hilmi-yavuza-destek-sairlik-suc-degildir,352195)
yer verildikten sonra, Şevki Akman “sol-duyuda” kalarak “eşeği değil semeri dövenler”e duyurmak için Adnan Bingöl’ün konuya ilişkin 30 Temmuz
tarihli yanıtından bir kesite yer vermiş:
“Bu (sanatçılar
girişimi ve PEN) yazarlarının her biri, Marx’ı yutmuş olmakla övünür. Oysa
Marx’a göre, fikirler maddi kuvvete dönüştükleri anda birbirine karşı savaş
kazanmak üzre her türlü silahı kullanır yada bizatihi silahın kendisi olur. Emperyalizm,
ülkemizi FETÖ ile işgale kalktığı açık değil mi? Elbette intikamcı değiliz. Ünlü
sanatçılar yargıdan azade mi olacak? (Ezra) Pound gibi bir şair, (Knut) Hamsun
gibi bir romancı faşizmin insanlık
suçlarına ortak olduklarında yargılanmadı mı? Faşizmi şu bu savununca suç
oluyor da sanatçı savununca fikir mi oluyor?”
Şevki Akman sözü daha sonra, Ahmet Yıldız’ın ODA TV’deki yazısında (http://odatv.com/hilmi-yavuza-acik-mektup-3007161200.html)
Hilmi Yavuz için söylemiş olduğu “Türk
Aydının Makus Talihisiniz” sözlerine
getirdikten sonra, tartışmaya katılan Seyyit Nezir’in sözlerine yer vermiş.
Nezir’in sözleri şöyle: “
Sevgili Ahmet Yıldız, Hilmi Yavuz üzerine çok esaslı bir yazı yazdığını
söylediler, merakla okudum. Ne ki, Türk aydınına Hilmi Yavuz üzerinden “makus
talih” nitelemesini yakıştırmak çok yanlış. Düpedüz haksızlık.. Darbeler talih
değildir ki fire olarak görülen kimi döneklikler makus talihe işaret etsin.
Dahası, bu kez darbe başarısız olduğuna göre, darbedarlık tarihi yenilmiştir;
bu niye terslik olsun ki? Son olarak, Hilmi Yavuz’un şansı yaver gitmediyse,
bunda niye Türk aydını için bir terslik ve kötülük olsun! Bu tür yanılsamaları
ve duraksamaları terk etmeliyiz artık!
Hilmi Yavuz kendi yazgısını ve
Türkiye’yi hafifsiyorsa biz niye hayıflanalım ve onun yanılsamasını niye Türk
aydınına mal edelim ?! Gerçek şu ki, Türk yazarı ve aydını için aydınlık talihi
Nazım Hikmet örneklemiş; Aziz Nesin ve sonrakiler bayrak yarışına girmiştir.
Yazıda başka garipliklere değinmeye gerek duymuyorum. Doğrusu; seni de, yazını okumamı övgüyle önerenleri de anlamakta sıkıntı
çekiyorum.”
“ne zaman diye sorma,
ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman”
Hilmi Yavuz’dan aklımda kalanlar; ve bir zaman dilime
pelesenk ettiğim sadece, “Bedreddin” adlı şiirinde geçen bu dizeler..Bir de ortalıkta
dolaşan ve bir yerlerde okuduğum (http://www.hurriyet.com.tr/hilmi-yavuzu-gazeteye-alsaydik-dinozor-demezdi-39151131)
lakırdılar: Güya; Hilmi Yavuz’un Cumhuriyet Gazetesinde köşe
yazarı olmak iştemiş de.. verilecek parayı az bulmuş da.. o yüzden Zaman
gazetesine gitmiş de… Ben bunlardan geçtim,
ama bir “aydın” kimliği olduğu iddia edilen Hilmi Yavuz’la meselem var.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, toplum içinde ve toplum
sayesinde yaşayan insanların, kendi yaşamlarını
ortaya koyuş biçimlerinden ayrı olarak, kendi başların (as such), bağımsız bir hayatları/varlıkları,
kimlikleri/kişilikleri yoktur/olamaz. İnsanların
varlığı, onların gerçek yaşam süreçleridir.
İnsanların kim oldukları, hangi
koşullarda neyi nasıl ve niçin ürettikleriyle çakışır. Toplumdaki her bir insan
varlığı, yani birey, her kim/ne iseler;
ve hangi kişiliğe/özelliğe sahipseler,
bunlar ancak her seferinde o kişisellik ve özellikler yeniden üretildiği için
ve sürece öyledir. Ve bu bireyler bundan dolayı belirli bir kimlik/kişilik
edinirler. Şiir de, içinde insani faaliyetlerin fışkırdığı toplumdan ayrı
düşünülemez.
Peki Hilmi Yavuz’un kim? Hani şu Ahmet Yıldızın, Oda Tv’de yayınlamış
olduğu “Hilmi Yavuz’a Açık Mektup”
yazısında belirtmiş olduğu Hilmi yavuz’dan bahsediyorum:
“Amerikan emperyalizmine, hatta "Batı" emperyalizmine Mahir
Çayan kadar bilinçli düşman olan; Ama dünyanın en çirkin, en alçak Amerikancı
darbesinin soruşturmasında "şüpheli şahıs" olması,
gelecek kuşaklara açıklanmasında zorluk
çekilen; acımasız "Haşhaşi" fedailerine taş çıkartacak denli
meczup, yanlış çağda yaşayan bir ortaçağ "Hoca efendi"sinin
çevresinde, yakınında bulunan; onun yayın organında yazı yazan; ve 2
milyon basılıp bedava dağıtılan, bu suyun kaynağı nereden sorusuna yanıt
ver(e)meyen bir gazete müsveddesinde bir Türk
aydını(!)* olarak ısrarla yazı yazan Hilmi Yavuz.
Hilmi Yavuz, bir zamanlar ilerici, devrimci, marksist..sucu, bucu..
olabilir.. Ama bizi ilgilendiren, “bakalım hala öyle kalabilmiş mi?” kısmı. Öyle
anlaşılıyor ki Hilmi Yavuz ömrünün belli bir bölümünden sonra, ZAMAN gazetesi(!)’nde
köşe kapınca karşı-devrim saflarında
yer almaya başlamış. Çünkü; Zaman gazetesinin misyonu belli. Arkasındaki güç
belli. Bunlar, karşı-devrimci ve Amerikancı
gerici güçlerin yayın organı.
Patronları, milli devlet, İslamiyet ve emek düşmanı tekelci
sermaye güçlerinin kuklası ve uşağı olan bir emekli Vaiz. Adam müslümanım
diyor, hayatında bir kez olsun Hacca gitmemiş. Tam bir din simsarı ve
dalavereci. En azından aklı başında olan biri şu soruyu sorar. Yahu bir emekli vaiz
nasıl oluyor da milyarlarca dolarlık bir serveti kontrol edebiliyor; ve kendi
başına 168 ülkede iki binden fazla okul açabiliyor !? Bunların dinle-minle
alakası yok; bunlar, düpedüz ve tastamam
siyaset yapıyorlar; hem de emperyalizmin
emrinde olan bir kuklanın siyaseti.. Bir
de gönül adamı olduğu söyleniyor, gönül adamının hiç parayla pulla; malla-mülkle; bu kadar
servetle işi olabilir mi? Dedim ya ; Adam tam bir
sahtekar; din bezirganı!
Pablo Neruda’dan şiir çevirileri yapan; üniversitelerde ders veren birisi bunları bilmiyor olabilir mi!? Hem
sonra bir adam kendine Marxistim diyorsa Marx gibi yapması gerekmez mi? Yani, “yazar,
yaşayabilmek, yazı yazabilmek için para kazanmalıdır. Ama para kazanmak için
yaşamaya ve yazı yazmaya kalkmamalıdır.”
Hangi saikle olursa olsun bütün bunları
yapan biri, hala aydın nitemini hak etmiş olabilir mi? Hele Türk Aydını
nitemini.. Aydın olma vasfını çoktan yitirmiş birisi nasıl olur da Türk Aydını
nitemine hala layık görülür!?
Aydın olmak bir durum değil ki “mutlak-aydın” olsun. Aydın olmak, bir süreç meselesidir. Bireysel
yetenek-kapasite ve birikimlerinle toplumsal ihtiyaçlara cevap verebildiğin
için/sürece “aydın” olursun, toplumu aydınlatırsın. Her aydının belirli bir
dünya görüşü ve ideolojisi olur. İdeolojiler ve dünya görüşleri ise sınıfsal
konumlanışa göredir. Sermaye özgü değerleri ve sistemi savunuyorsan ona göre
sermayenin aydını olursun. İşci-emekçi sınıfına
göre/için bir dünya ve toplum düzeni savunuyorsan da işci sınıfının aydını olursun. Bunun dışında,
saf, kendi başına bir aydın kategorisi yoktur/olamaz. Kendine Aydınım diyen bu konuda berrak ve kararlın olmalıdır; utangaçlığı
ve tereddütte düşmemelidir!
Türkiye her bakımdan emperyalizme bağımlı kılınmış bir ülkedir. Bizim gibi
ülkelerde Aydının görevi, her şeyden evvel, iktisadımızı, siyasetimizi,
kültürümüzü ve demokrasimizi emperyalizme bağımlılıktan kurtarmak olmalıdır. Bu bakımdan ve bu
yönüyle Hilmi Yavuz’un artık, Türk aydınını temsil hakkı kalmamıştır. O bir zamanlar aydın olmuş
olabilir ama Zaman gazetesi sürecinde ve sonrasında bu vasfını yitirmiştir..
İnsanlığın görklü ve sönmez meşalesi MARX diyor ki: “ Kişiler sırf ve ancak kendilerinde ekonomik kategoriler kişilik
kazandıkları, kendileri belirli sınıf ilişkilerini ve sınıf çıkarlarının
taşıyıcıları olduğu için/sürece söz
konusu olurlar.”
Hayatını ortaya koyuş biçimi olarak Hilmi Yavuz, Zaman Gazetesi(!)nde yazmakla, zaten, hangi kimlik ve kişilikte nasıl
“söz konusu” olması gerektiğine kendince
karar vermiştir. Ezen-ezilen, sömüren-sömürülen; emperyalist
egemenlik-bağımsızlık cephesinde safını seçmiştir. O yüzden; tercihini karşı-devrim
saflarında yapmış Hilmi Yavuz’un artık aydınlığı
mı kalmıştır ki “Türk Aydınının makus talihi” olsun!
Son olarak, en verimli yaşında İspanya iç savaşında hayatını kaybeden marxist düşünce ve eylem adamı şair ve yazar Christopher Caudwell sözlerine yer
vermek isterim: “Şiir, dibe çökmüş
toplumsal tarihtir, insanın doğayla savaşımının çoşkusal alınteridir.” Umarım
Hilmi Yavuz, ömrünün geri kalan günlerinde “o
coşkusal alınteri”ne eskiden olduğu gibi yeniden sahip çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder