19 Şubat 2010 Cuma

UĞUR MUMCU' NUN KATİLİNİ Mİ ARIYORDUNUZ ?

Nicedir Uğur Mumcu' nun katilini arıyordunuz değil mi? İşte sizleri Uğur Mumcu'nun katiline götürecek ip ucu  : Yıl 1965, ABD başkan yardımcısı harp okulunda konuşuyor :

"Askeri bakımdan, önemi barutun keşfi ile kıyaslanabilecek yeni ve en cüretkar bir saldırı biçimiyle karşı karşıyayız. Ulusal Kurtuluş Şavaşları'ndan söz ediyorum. Bu yeni ve karmaşık savaş biçimi güvenliğimiz için belli başlı bir tehlike oluşturmuştur."

ABD politikalarına akıl hocalığı yapan Rostow bakın neler yumurtlamış o tarihlerde: "Bütün ulusal kurtuluş hareketleri komünist olmaya mahkumdur. Bu sebeple ezilmelidir. Hatta; silahlı bir kurtuluş hareketine başvurulmadan önce, daha düşünce aşamasındayken bu yola gidilmelidir."

Dünyaya ve başımıza hükümdar kesilen bu egemen güce ve ABD politikalarına Uğur Mumcu'nun verdiği cevap, emperyalizmin saldırı oklarını üstüne çekmeye yetecektir :

"Ulusal Kurtuluş Savaşı antiemperyalist-antikapitalist bir başkaldırmadır.. Bu savasın günümüzde bütün ezilen uluslarca paylaşılan bir evrensel niteliği vardır. Emperyalizmin boyunduruğu altında ulusal kurtuluş savaşı veren bütün sömürülen proleter uluslar, Kemalizm'in "bağımsızcılık" bilincini benimsemektedirler. Çağımız bir bağımsızlık çağı ise, bunun başlangıç noktası Anadolu'daki Kuvayı Milliye savaşlarıdır."

"Emperyalizmin en büyük korkusu baruttan sonra en tehlikeli buluş saydıkları milliyetçi uyanıştır. Milli petrolümüze, madenlerimize, yurdumuzdaki Amerikan üslerine ve ulusal onurumuza sahip çıktıkça, emperyalizm dolarıyla, askeriyle, ajanları ile safını alacaktır. Çünkü ulusal kurtuluş devrimi dediğimiz Kemalist devrim, emperyalizmin bütün ilişkilerini kökünden kaldıracak ulusal bir tepkidir. Emperyalizmin korkusu, sadece ve sadece budur."

"Uluslar arası sermaye bütün geri bırakılmış ülkelerde ayni ustalıkla ağlarını kurmaktadır. Cici Demokrasi, bu sömürünün temel dayanağıdır. Bu temel dayanak, kapitalizmin vitrinidir. Demokratik denilen düzen, yabancı sermaye ve yerli çıkar çevrelerine demokratik;  işçiye, köylüye, memura ve devrimci aydına anti-demokratiktir. Çıkar çevrelerin demokrasi düzeni diye savundukları mali oligarşi, bir soygunun en güçlü biçimde örgütlenmiş yapısıdır."

Uğur Mumcu, ABD emperyalizmine vermiş olduğu bu cevaplarla , kendi katilini çoktan hazırlamıştı bile..!

Nasıl ki Devletsiz ve ordusuz(silahlı kuvvet) emperyalizm olmuyorsa/olamıyorsa, Projesiz, plansız, politikasız  emperyalizm de olmaz. Emperyalizmin politikaları ve plan- projeleri hangi biçimleri almış olursa olsunlar, değişmez; ve kapitalist üretim tarzının mutlakiyetini ve istikrarını sağlamak içindir. Bir dönem CİA'ya devşirilmiş *Herbert Marcuse'in o meşhur sözünü unutmayalım : "Kapitalizmin savunulması artık her yerde bir karşı devrim örgütlenmesini zorunlu kılar" o yüzden kapitalist-emperyalist ülkelerde hangi hükümet iş başına gelirse gelsin, hükümetlerin esas olarak görevi, kapitalist emperyalist sistemi ve ilişkileri 'inkara' uğratmak isteyen devrimci güçlerin her türlü örgütlü mücadelesini yok ve felç etmektir. İşte; Uğur Mumcu'yu katledenler, karşı devrimi örgütlemek işinde emperyalizmin yeniden üretilmesine hizmet eden satılmış ajanlardır..

Emperyalizmin 'demokratik yönetilemezlik ya da düşük yoğunluklu demokrasi projeleri' de aslında birer "karşı devrim" araçlarıdır. Emperyalizmin güdümündeki ve 'kanatları altındaki' ülkelerde kapitalist sömürüyü ve emperyalizme bağımlılığı "istikrarlı" hale getirmek için üretilmiş politikaların araçlarıdır.

Demokratik yönetilemezlik doktrini gereğince, söz konusu bağımlı ülkelerde etnik, dini, mezhepsel çatışmalar, kavgalar çıkarılarak kendi içinde bölünmüş bir toplumsal yapı yaratılır. Öylesine bir parçalanmışlıktır ki bu, ülkenin yönetimi mevcut partilerin hiç birisi tarafından yönetilemez. Kuralsızlık kural olur. Savcı savcıyı tutuklar; adliye adliyeyi basar; mahkeme mahkemeyi tutuklar; tutuklamalar infaza dönüşür; hukuksuzluk "hukuk" olur; her kes ötekini suçlar; dinlenmeyen kurum, kişi kalmaz; kimsenin kimseye güveni kalmaz; her kes herkesten kuşkulanır; toplumda saygın kurumların itibarı düşürülür. Silahlı kuvvetler nerede pislik bir iş varsa onla irtibatlandırılır; psikolojik savaşla, halkın gözünde askerin değere düşürülür ve algılama biçimleri değiştirilir.

Halkın psikolojisi bozularak ülke emperyalizme boyun eğme kıvamında tutulur. Çıkış yolu bulunmadığına inanan insanlar çözümsüzlük içinde çırpınır durur. Yargısız infazlar, göz altında kaybolmalar, ve faili meçhul öldürmeler sonucunda, vatandaş, devletine olan güven duygusunu yitirir. Ve 'devlet'  kendi hükümeti ile kavgalı bir hale gelir. Bütün bunların sonucunda, gizli olarak işgal edilmiş olan ülke demokratik olarak yönetilemez ve emperyalizmin oltasındaki balıktır artık.

Daha fazlasını öğrenmek için yukarıdaki fikirlerimin kaynağı olan Emin Değer'in  altın kitabı "Oltadaki Balık Türkiye"  yi muhakkak okumalıyız.

İşte; Uğur Mumcu'lar, Türkiye, emperyalizmin oltasında balık olmasın diye emperyalizmin plan ve projelerini, politikalarını aydınlatan ve bu uğurda cesurca mücadele ederken, ABD emperyalizmi tarafından katledilen ölümsüzleşen devrimci aydınlardır. O yüzden onların katilleri bellidir ve tescillidir : Uğur Mumcu'ların katili,  bu kapitalist sömürü çarkı ve emperyalist bağımlılık ve baskı düzeni hep  sürsün diyen  'Süper Nato' adlı gladyo teşkilatıdır.

Devrimci ve bağımsızlıkçı liderimiz Atatürk diyor ki,1 mart 1922 meclis konuşmasında :

"İDARE USULÜMÜZ BİLA KAYD-Ü ŞART HAKİMİYETİNE SAHİP OLAN HALKIN MUKADDERATINI BİZZAT VE BİLFİİL İDARE ETMESİ ESASINA MUSTENİTTİR."

başka ne diyor Atatürk : "EMPERYALİZM MAHV VE NABUD OLACAKTIR"

Tam bağımsız ve anti-emperyalist halkçı bir Türkiye için, şimdi, Uğur Mumcu olmaya var mısınız?

Hadi öyleyse, Uğur Mumcu gibi, devrimci siper ve mevzilere.


*Özgürlükçü(!) anarşist ve ütopyacı...Frankfurt Okulu mensubu...Üretimin amaç olduğu günümüzün totaliter sanayi toplumu ve baskıcı devleti, çok boyutlu olan insanı, kar ekonomisi, medya ve reklam yoluyla tüketim toplumunun tutsağı yaptığını; ve üretimin bir aracı haline getirerek tek boyut'a indirgediğini; proletarya' nın kurulu düzenle bütünleştiğini; sendikaların kurulu düzenin savunucuları haline geldiğini; yüksek ücret alan işçilerin de, keza, kurulu düzenin suç ortağı olarak burjuvalaştıklarını; tek eleştiri gücünün, işsizler, göçmenler, lümpenler, farklı ırktan azınlıklar, öğrenciler.. gibi, bu bolluk toplumundan yararlanamayan kıyıda, köşede kalmış itilmiş- kakılmışlarda bulunduğunu; bu toplumsal düzende, insanların baskıcı ve yabancılaştırıcı sonuçlara maruz kaldığını; ve cinsel iç güdülerin bastırılmadığı, herkesin yeteneğine göre çalıştığı, çalışmanın bir oyun düzeni haline geldiği yeni bir toplumsal düzenle, bütün bunları aşılabileceğini; özgürlükçü kurtuluş hareketiyle, özlenen çok boyutlu insana ulaşılabileceğini; ve bu devrimin, "militan" azınlıkların, işsizlerin, göçmelerin, toplumun itilmişlerinin, öğrencilerin ve aydınların eseri olacağını; ve devrim sayesinde, devletin baskıcı görevine ve daha sonra da devlete gerek duyulmayan bir toplumsal düzeni ulaşılabileceğini savunan; ve proletaryayı asıl devrimci güç olarak görmeyen Alman düşünür(1889-1979).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder